31 Ocak 2023 Salı

Kışı sonunda getirdim galiba. Çoğu hava durumundan zevk alabilsem de neredeyse bir ay sadece gri bir gökyüzü vardı. Ve sorun sadece bu değil aynı zamanda inanılmaz puslu ve sisliydi de. Artık bunalıma girecektim sanırım. Birkaç gün güneşli ve ılığa yakın havadan sonra bu gece kar başladı. Sabah uyandığımda bir baktım her yer bembeyaz olmuş. 



Öğleyin yürüyüşe çıkmak istedim. Sımsıkı, kat kat giyindim. Fakat bir süre yürüyünce fark ettim ki bulutlar dağılmış, güneş çıkmış, resmen bahar geri dönmüş gibiydi. Karlar bile eriyecek neredeyse. Bu kadar kalın giyinmiş olmama pişman olsam mı bilemedim. Fakat sonradan o pişmanlık tamamen gitti. Çünkü yürüyüşümden geri dönerken eldiven olmasına rağmen ellerim soğuktan acıdı. Bu kadar değişken ve garip bir hava. Ama işin güzel yanı hem karın hem de güneşin tadını çıkardım. Buyurunuz, bakınız...












***

IG: @kayipfisilti

Önceden çektiğim kar resimlerini görmek için: Ulu Kış ve Karlar İçinde Yürüyüş

Tüm fotoğraf arşivlerimi görmek için: Fotoğraf Arşivleri

28 Ocak 2023 Cumartesi

Öncelikle Landscape with a Fairy şarkısını açmanızı öneririm. Çocukluğumun bir şarkısı olsaydı -ya da çocukluk anılarıma dair diyeyim- kesinlikle bu şarkı olurdu çünkü. Önceden size çocukluk anılarımdan bahsetmiştim. Müstakil bir evde kocaman bahçesi içinde çocukluğumu nasıl geçirdiğimi yazmıştım. Okumak isterseniz: Çocukluk Anılarım ve Boncuk. İşte bu gönderimde anlattığım yerden bahsedeceğim size. Çocukluğumu geçirdiğim o evi, çokça özlemini duyduğum o dar sokağını, papatya bahçesini... 



Şimdi bundan bir 20 sene öncesine gidelim. 4-5 yaşlarında bir Zeynep yukarıdaki sokakta arkadaşlarıyla seksek oynar, kedisiyle koşar ve binbir türlü yaramazlık peşinde koşardı.



Şimdi size şöyle anlatayım. Evimizi görmeye gittiğimiz zaman tadilat vardı evin bahçesinde. Bu yüzden çok geniş bir şekilde güzelce çekemedim zaten. Babamın bu evi sattığı adam oturuyordu hala. Fakat evi çok değiştirmişler. Ev tam caddenin köşesindeydi bizim. Evin kapısı, yanında bulunan diğer evler gibi dar sokağa açılıyordu, evin yan tarafı ise ana yoldu. Adam almış evin önünü ana yola çevirmiş. Dar sokağa açılan kapının önünü tamamen balkonla kapatmış. Ana yola doğru tekrar balkon atmış. Demek istediğim şu ki bahçeden eser kalmamış, tamamen beton olmuş. Çok küçük bir alan kalmış bahçe için. Yazık olmuş. Yani şu yukarıda gördüğünüz kısımda aslında daha küçük bir balkon ve kocaman bahçe vardı.



Bu, hemen yukarıdaki, resim ise evin anayola bakan, bizim zamanımızda evin yan tarafı olan kısımdı işte. Bu tarafı tamamen bahçeydi. Kocaman ağaçlarımız vardı. Kesmişler.  Geriye sadece aşağıdaki gibi bir bahçe kalmış.



Evimize baktık, biraz duygulandık, biraz üzüldük. İçten içten biraz da kızdık evimiz ne hale gelmiş diye. Sonracığıma papatya bahçesine geçtik. Papatya bahçemiz de gitmiş. Ama en azından onun yerine Başöğretmen M. Kemal ATATÜRK Korusu yapılmış. Burası bizim evden yukarıya doğru yürüyerek bir 10-15 dakikalık mesafedeydi. Ve Aydın'ın sonuydu. Korunun oralardan iki tane başı boş gezen at çıktı bir anda, korktuk. Hemen arabamıza atlayıp bir diğer rotamız olan Nysa Antik Kenti'ne çevirdik rotamızı. Nysa gezi yazımı okumak isterseniz: Nysa Antik Kenti


Korunun oralarda çektiğim resimler...





***

Instagram: @kayipfisilti


26 Ocak 2023 Perşembe

Yunan Mitolojisinin üçüncü kısmındayız. Yunan mitolojisine göre hiçbir şey olmadan önce Kaos'un varlığından bahsettik. Yani kaos hiçbir şeyin, boşluğun adıydı. Sonra yoktan var olan Gaia'yı anlattım, Gaia'nın kendi kendine hamile kalıp dünyaya şekil vermesinde yardımcı olması için çocuklarıyla başından geçenleri ve ardından tanrıların savaşından bahsettim. Savaştan sonra herkese verilen görev dağılımıyla dünya şekillenmişti ve sırada dünyanın ilk canlılarını yaratılması var. Önceki kısımları okumak için: Yunan Mitolojisi



Prometheus ve Dünyanın İlk Canlıları

Dünya yaratıldıktan ve tanrıların savaşları sonrasında Olimpos Dağı'nın altında uzanan topraklar ıssız kaldı. Sonunda Zeus yaratmak için zamanın geldiğini karar verdi. Canavarlar yoktu artık dünyada, huzur kaplıydı her yanı. Prometheus ve Epimetheus'u çağırdı (Hatırlatma, Titanlıların çocuğu olup savaş gidişatında taraf değiştirmişlerdi. Prometheus'un anlamı ileriyi düşünen ve Epimetheus'un anlamı sonrasını düşünen idi. Prometheus kardeşler arasında daha mantıklı düşünendi, her zaman sonrası için plan yapardı, Epimetheus ise asla ilerisi için plan yapmazdı). 


Zeus bu kardeşlere dünyanın ilk canlılarını -insanları ve hayvanları- yaratma görevini verdi. Çünkü Prometheus müthiş bir çömlekçi ve heykeltraş olmasının yanı sıra hayal gücü de oldukça genişti. Epimetheus ise abisine yardım etmekte çok hevesli olduğu için ona da bu görev verildi.


Prometheus işe koyuldu. Yeni yaratıklara kille basit görünümünü verdikten sonra  yardım almak için bilgelik tanrıçası Athena'ya gitti. Athena'nın önerisi ise canlıların zaten toprak ve sudan oluşmuş olduğu için yaşam için sadece havanın eksik olduğuydu. Yeni şekillenen yaratıkların her birinin gökyüzüne doğru tutmasını tavsiye etti. Rüzgar onlara doğru estiğinde tüm yaratıklar can bulacaktı.


Prometheus Athena'nın yanındayken Epimetheus işini yapmaya devam etti. Yaratıcı güçlerini göstermekten zevk alıyordu bu yüzden Tüm farklı yaratıklara ilginç fiziksel özellikler verdi. Elementlerden korunmak için bazılarına kürk ve saç verdi. Kimilerine diş ve pençe verdi, böylelikle kolayca yiyecek bulabileceklerdi. Kimilerineyse güç ve hız verdi.


Prometheus, Epimetheus'un yanına geldiğinde kardeşinin yine düşünmeden hareket ettiğini gördü. Epimetheus, yeni hayvanlar için o kadar heyecanlıydı ki insanoğluna herhangi bir güç vermeyi unuttu. İnsanlar tamamen savunmasız ve güçsüzdüler. Prometheus hemen bu duruma el attı; onlara güç verdi ve diğer dünya canlıları arasında hayatta kalabilmelerini sağladı. Bu özellikler arasında; tanrılar gibi ayakta durabilmeleri, konuşma, inşa etme, okuma, yazma vardı. Üstüne ateşi ve ateşi nasıl kullanacaklarını da öğretmişti. 



Fakat tanrılar Prometheus'a fazlasıyla kızdılar. Düşündüler ki insanlar fazla güçlüydü ve güçlerinin farkına varırlar ve tanrılarla rekabete girerler. Zeus bunun hemen durdurulmasını istedi. Prometheus'u da cezalandırdı. Onu Caucaus Dağları'nın en üst tepesine zincirledi. Her gün büyük bir kartal gelip onun Prometheus'un ciğerini söktü. Prometheus'un karaciğeri hergün yenilendi ve hiç ölmedi. Fakat işkencesi 30 yıl, Hercules gelip onu serbest bırakana kadar devam etti. 


Zeus'un Prometheus'u cezalandırması intikam alma duygusunu beslemedi. İnsanoğlu için sonsuza kadar sürecek başka planları vardı...


***

IG: @kayipfisilti

Mitolojiye dair tüm yazılarımı görmek için: Mitoloji

Edebiyata dair tüm yazılarımı görmek için: Edebiyat

24 Ocak 2023 Salı

Kitabı bitirdiğimde içimden geçen duyguların sayısının sınırı yok. Sinir, şefkat, mutluluk, hüzün, acıma... Belki de adı henüz koyulmamış birçok duyguyu yaşamış olabilirim kitabı okuduğum sürece. Tabii bu da sonunda ağlamama neden oldu. Okuduğum ikinci Stephen King kitabı olsa da şaşmamak gerek, ilki Mahşer isimli kitaptı. Bu kitap beni oldukça etkiledi.



Kitap sinirlerimi çok bozmuş olsa da iyi ki okudum dediğim bir kitaptı. Her zaman yaptığım gibi önce genel özelliklerinden bahsedeceğim kitabın. Dolores Claiborne, 1992 tarihinde Stephen King tarafından yazıılıp yayınlanmış bir psikolojik gerilim kitabı. İnkılap Yayınevinin sunduğu kitap 253 sayfa. İngilizceden Baysar Bayar çevirmiş. Arka kapağı:




Kitap Little Tall isimli bir adada yaşayan Dolores Claiborne'u anlatıyor. Üç çocuklu, kocası tarafından sürekli aşağılanmaya ve şiddete maruz kalan, kıt kanaat yaşayan bir cadı (cadıları bu kitapta seveceğinize yemin edebilirim). Zengin bir kadın olan Vera Donovan'ın yardımcısı. Kitapta üç polise karşı verdiği ifadelere yer veriliyor. Birinci ağızdan anlatılan kitapta Dolores'in çileli hayatı; çocuklarına olan anne şefkatinden dolayı onları korumak için nasıl bir cadıya dönüştüğü anlatılıyor.


Kitabın her sayfasından nefret edeceğinize bahse girerim. Çünkü yaşananlar o kadar iyi bir şekilde aktarılıyor ki acı bile çekseniz ne olacak ne olacak diye kafayı yiyorsunuz. Özellikle bir erkek yazar tarafından bir kadının betimlenmesi oldukça zor bir şey olduğunu düşünüyorum, fakat, -isterseniz bana da cadı deyin! - Dolores ile aynı şeyleri yaşasaydım seçimlerimin o yönde olacağından hiç kuşkum yoktu kitap okurken. Yani bir kadının, daha doğrusu bir annenin o acınası hayatı daha iyi bir şekilde anlatılamazdı.


Çoğu Stephen King kitabında olduğu gibi - daha okuduğum ikinci kitabı olmasına rağmen az çok diğer kitapları hakkında bilgim var- bu kitapta doğaüstü elementlere/olaylara yer vermiyor, onun yerine psikolojik travmalardan oluşuyor. Nedendir bilmem, psikolojik hastalıklar hayatım boyunca beni doğaüstü olaylardan daha çok korkutmuştur. Yani, doğaüstü olayların olmayacağını biliyoruz ama olsaydı en azından deli olduğumuzu söylemek zorunda kalmazdık. 


Kitabın filmi de bulunuyor ama kitabı okuduktan sonra filmini izleyebilecek yürek sanırım bende yok. Belki bir gün? Peki kitabı okumalı mısınız? Benim için 10/10'luk bir kitaptı. Psikoloji, gerilim, korku seviyorsanız kesinlikle okumalısınız. Hassas bir insansanız tavsiye etmem ama ben çok hassas olmama rağmen sırf merakımdan kitabı üç gün elimden bırakamadım.


Alıntılar

Bu dünyada ya da öbür dünyada insanların istediklerinde en kötüyü düşünmelerine engel olabilecek hiçbir güç yoktur.

Syf: 17


"İnsanın yatağına sereceği çarşaf, dışarıda kurutulmuş olmalıdır," dedi Vera, "çünkü onlar güzel kokar. Kendilerini savuran rüzgarın birazını yakalayıp tutarlar, o koku da sizi güzel rüyalara götürür."

Syf: 24


İyi olabilmek için bazen acımasız olmamız gerekebilir. Bir doktorun ağlayacağını ve anlamayacağını bildiği halde bir çocuğa iğne yapması gibi. Kendi içime baktım ve eğer gerekirse böyle acımasız olabileceğimi gördüm. Bunu bilmek o zaman beni korkuttu.

Syf: 79


Dönüş yolunda Selena, biri ağzıyla diğeri gözleriyle iki şey söyledi. Sesli söylediği eşyalarını toplayıp kaçmayı düşündüğüydü, bu en azından bir çare gibi görünmüştü. Ama eğer çok incitilmişsen bu, sorunlarını çözmez -nereye gidersen git, kafanı ve kalbini birlikte taşırsın- ve gözlerinde gördüğümse intihardı ve sadece aklından geçmemişti.

Syf: 90


"İşte böyle oluyor. Bir cadı olmayı böyle ödüyorsun. Ayrıca eğer cadılık yapmasaydın ödemen gerekmezdi," demenin yararı yok, çünkü bazen dünya seni cadılaştırıyor. Dışarıda korkunç son ve karanlık varken, içeride sadece sen ilk ışığı yakmak ve onu beslemek zorundaysan, cadı olman gerekir.

Syf: 211


Güneş battıktan sonra düşündüğün her şeyi, sabah çoğunlukla yeniden düşünmek zorunda kalırsın.

Syf: 228


Bir babanın kendi öz kızını yatağa atmak istediği bir dünyada, her şeyin mümkün olabileceğine inanıyorum.

Syf: 239


Çocukları için korkan bir annenin cadılığından daha güçlü bir cadı olamaz.

Syf: 246


***

IG: @kayipfisilti

Tüm kitap incelemelerimi ve önerilerimi görmek için: Kitap İncelemeleri & Önerileri

19 Ocak 2023 Perşembe

Size çocukluğumun Aydın'da nasıl geçtiğini anlatmıştım önceki gönderilerimden bir tanesinde (o gönderimi görmek isterseniz TIKK) . O kadar bahsettikten sonra, yıllar sonra yani neredeyse 20 sene sonra Aydındaki o evimizi, mahallemizi görmek istedim. Acaba evimiz, etrafı aynı duruyor muydu? Bu yüzden Aydın'a gittik. 



Evimizi ve mahallemizi gördükten sonra -bu konudan sonraki gönderilerimde bahsedeceğim- bu kadar geldik Aydın'a gezelim dedik. Amacımız Aydın'ın içini gezmekti aslında. Ama ben Aydın'ı böyle hatırlamıyormuşum hiç -ya da uzun süredir Konya ve Denizli arasında git gel yaptığım için -, daracık sokaklar, hafta içi ve saat öğleyin 3 olmasına karşın o trafiği görmeniz lazımdı! İstanbul'u aratmıyordu. Gezmek istediğimiz yerlerde park yeri bile bulamadık. Zaten daracık olan sokakların kenarları park eden arabalardan da geçemiyordu. Yani bu işe bir çözüm bulmaları gerekiyordu bence şu saate kadar. Neyse, yine şikayetimde bulunduğuma göre asıl konumuza dönebilirim... Aydın'ın içinde gezemeyince biz de etrafını gezelim dedik. Sultanhisar'da bulunan Nysa Antik Kenti'ni gezmeye karar verdik.



Nysa Antik Kenti

Buraya büyük umutlarla gelmemiştim açıkçası. Annem yıllar yıllar önce gelmiş buraya, hadi Nysa Antik Kenti'ni gezelim, sen görmedin Zeynep demişti. Ben de şöyle üstün körü internetten bakınca küçük ve sadece stadyum var zannetmiştim fakat gittiğimde hiç beklemediğim gibi bir yer çıktı. Birçok antik kenti gezdiğimi biliyorsunuz. Buranın diğer antik kentlerden en belirgin farkı doğayla olan iç içeliği. Yani, evet, diğer gezdiğim yerlerde de ağaçlar, yeşillikler vardı ama burası tarif edilemez güzellikteydi.



Burası Aydın'ın Sultanhisar ilçesinde yer alıyor. Sultanhisar'a girdikten sonra kuzeye doğru gittiğimizde Mesogis (Cevizli) Dağı'na biraz çıkıp buraya ulaşıyoruz. İnanın giderken ki yol, o yolun üzerinde başka tarafa ayrılan patikalar, Nysa'ya girdiğimizdeki manzara... Nasıl anlatsam bilemiyorum. Tam bir doğa harikası. Yemyeşil yamaçlarının yanı sıra zeytin ağaçlarıyla dolu bir bölge. Müze kartınız varsa ücretsiz, yoksa kişi başı 20TL fakat zeytin toplamaya geldik derseniz ücretsiz! Şaka tabii. 


Antik kaynaklardan MÖ 3. yüzyılda kurulduğu öğrenilen Nysa Antik Kenti, özellikle Roma Döneminde oldukça gelişmiş bir kent haline gelmiştir. Önemli bir eğitim ve kültür şehri olan Nysa'da yapılan kazı çalışmaları sonucunda çıkan birçok önemli kalıntıyı Aydın Müzesi'nde bulabilirsiniz.



Burada ne bulacaksınız?

-Roma köprüsü

-Stadyum

-Tiyatro

-Kütüphane

-Dorik Tapınak

-Çarşı

-Caddeler



Tiyatro

İlk girişte bizi tiyatro karşılıyor (ilk resim). 73x99 metre olan tiyatro içine yaklaşık 10 bin kişi alıyor. Geç Hellenistik Dönemde inşa edilen bu tiyatro çok sağlam bir şekilde mükemmel bir manzara karşısında kendine hayran bırakıyor. 



Sahne binası önünde birçok kabartma bulunuyor. Plouton'un Kore ile evliliği, şarap tanrısı Dionysos'un hayatı ve mitolojiden birçok figur daha... 


Kütüphane 

(2. ve 3. resimler kütüphaneye ait) . MÖ 130 yılı civarında inşa edilmiştir. İki katlı, 16 raflı bir kütüphaneydi. İçinde mahkeme alanı da bulunan bu kütüphanede iç odanın kuzey kısmında konuşmacıların ve hakimlerin kullandığı yüksek bir platform bulunuyor. Bu platformdan bir merdivenle çıkıldığında da 6 adet arşiv odasına ulaşılıyordu.


4. yüzyılın sonu ve 5. yüzyılın başında onarılmış bu kütüphane 6. yüzyılda kamusal kullanım amacı tamamen son bulmuş. 900'lerde doğusuna konutlar inşa edilmeye başlanmış, iç oda şapele dönüştürülmüş, kütüphanenin güney kısmı da mezarlık olarak kullanılmıştır. 


Her karışına aşık oldum desem yalan olmaz. Orada olmak o kadar mutluluk verdi ki bana... Aydın taraflarına yolunuz düşerse ya da düşmese de bence mutlaka burayı gezin! İşte buraya ait daha fazla resim...









***
Gezdiğim tüm antik kentleri görmek için: Antik kent gezilerim
Aydın'da gezdiğim tüm yerleri görmek için: Aydın'da gezdiğim yerler
Tüm gezi yazılarımı görmek için: Gezi günlüklerim

16 Ocak 2023 Pazartesi

Yunan Mitolojisinin ikinci kısmındayız. Önceki yazılarımın devamı niteliğinde bu yazı, o yüzden önceki ilgili yazılarımı şuradan görebilirsiniz: Yunan Mitolojisi




Yunan Mitolojisi 2

Titanlar ve Olimposlular Arasındaki Savaş

-Uranus'ün ölümünden sonra dünya yeniden barışa kavuşmuştu. Cronus ve Rhea uzun süre her şeyi kontrol altında tuttular. Fakat bir gün Cronus'un aklına babası Uranus'un onu lanetlediği aklına geldi. Acaba bir gün onun çocuğu da kendisini devirmeye çalışır mıydı?

-Rhea bir gün hamile kaldı ve tabii Cronus bu habere mutlu olamadı. Tarihin kendisini yenilemesinden korktuğu için çocuk doğar doğmaz bebeği bir bütün olarak yutuverdi.  Cronus sonraki doğan diğer dört çocuğu için de aynısını yaptı. Rhea bu duruma çok sinirlendi ve hangi şekilde olursa olsun çocuklarını kurtaracağına yemin etti.

-Rhea altıncı kez hamile kaldığında çocuğunu kocasından kurtarmak için hemen bir plan yaptı. Doğum anı yaklaşırken sanki doğum yapıyormuş gibi rol yaptı. Büyük bir taş alıp bebek battaniyesine sardı. Cronus geldiğinde Rhea ona bu taşı verdi ve Cronus taş olduğunu fark etmeden hemen yuttu.

-Rhea'nın gerçekten doğum anı geldiğinde Crete Adası'na kaçtı. Orada Zeus adındaki çocuğunu doğurdu. Çok güzel ve güçlü bir bebekti, onun büyürken ciddi anlamda çok güçlü bir tanrı olacağını anlamıştı Rhea. Ve biliyordu ki çocukla beraber Cronus'un yanına dönemezdi. Bu yüzden Zeus'u Crete Adası'nda nymph (peri) adı verilen küçük yerel tanrılara büyütmeleri için bıraktı. Cronus olanlardan tamamen habersizdi.


Nymphs (Periler)

-Zeus genç bir adam olduğunda evine, annesi Rhea'nın yanına döndü. Rhea, Zeus'u babası Cronus'un yardımcısı olarak yanına soktu. Cronus onun aslında oğlu olduğunu bilmiyordu. Zeus bir gün Cronus'e onun kusmasını sağlayan içinde özel bir zehir bulunan şarap verdi. Bu sayede önceden yutmuş olduğu tüm çocukları kusarak çıkardı. Çocuklar, babasının karnında çoktan büyümüşlerdi. İsimleri Poseidon, Hades, Hera, Demeter ve Hestia idi. Bunlar Zeus'un kardeşleriydi. Hepsi birbirlerini gün ışığında görebildikleri için çok mutlu oldular. Fakat babaları onları tekrar yutmadan önce hemen bir şey yapmaları gerektiğini biliyorlardı. Babalarının üzerinden henüz zehirli şarabın etkisi geçmeden kaçtılar.

-Genç neslin tanrıları babalarının öfkesinden kaçmak için Olimpos Dağı'na katçtılar.  Olimpos Dağı'nı evleri olarak sahiplendikleri için bu genç tanrılar Olimposlular olarak anıldılar. Oraya gittiklerinde babalarına ve Titanlara savaş açmaya karar verdiler. Bu hem dünyanın kontrolünü ele almak için hem de kendi canları uğruna verilecek bir savaştı. 

-Büyük savaş başladı. Başta Titanların kazanma olasılığının daha fazla olduğu düşünüldü. Fakat Titanlardan Olimposlulara taraf değiştirenler olunca savaşın gidişatı da değişti. Prometheus taraf değiştirenler arasındaydı. İsminin anlamı "ileriyi gören"di ve Olimposluların kazanacağını görmüştü.  Bu yüzden erkek kardeşi Epimetheus ile birlikte taraf değiştirdiler.

-Tepegözler ve Yüz Eli Olanlar da taraf değiştirdiler. Kendilerini Titanlara bağlı hissetmiyorlardı ve Olimposluların daha istikrarlı bir şekilde yöneteceğini düşünüyorlardı. Zeus Tepegözler'den özel bir silah istedi ve Tepegözler de onun için uzaktan fırlatabileceği bir yıldırım yaptılar. Poseidon ise tüm düşmanları alt edebileceği mükemmel üç uçlu bir mızrak yaptı. Son olarak Tepegözler, Hades için giyilince görünmez olabileceği bir miğfer yaptılar.



-Yüz Eli Olanlar'ın hiç yorulmadan verdiği savaşın da yardımıyla Olimposlular Titanları teslim olmaya zorladılar. Titanlar savaşı kaybettikten sonra Zeus ve babası Cronus arasında bilek güreşi yapıldı, kazanan Olimpos Dağı'na hükmedecekti. Zeus üç kere güreşi kazandı ve Olimpiyan tanrılarının kazandığını duyurdu.

-Savaştan sonra Titanlara çeşitli cezalar verildi. Çoğunluk sonsuza kadar Tatarus'a hapsedildi. Yüz Eli Olanlar buranın güvenliğini sağladı. Titanlı Lapetus ve Themis'in oğlu Atlas Titanların savaşta lideri olduğu için özel bir cezaya uygun görüldü. Sonsuza kadar dünyayı sırtında taşıyacaktı. 




-Babaları Cronus'u tamamen yok etmek istemediler onun yerine sonsuza kadar kalması için Ölüm Adası'na gönderdiler. Cronus çocuklarını başta yok etmek istese de mağlup olduktan ve sürüldükten sonra Zeus'a rehber olsun diye uzaktan rüyalarını yolladı.

-Cezalar verildikten sonra sıra ödüllere geldi. Hades Ölüm ve Yeraltı Lordu oldu. Poseidon tüm denizlerin ve dünyadaki suların kontrolünü ele aldı. Zeus gökyüzünün, gökyüzünün kapladığı her şeyin, yani yeryüzünün ve tanrıların kralı oldu.

-Önemli kararlar alındıktan sonra iş bölümü de gerçekleşti. Demeter, tarım ve büyüyen her şeyin tanrıçası oldu. Hesita kalbin, sıcaklığın ve ev tanrıçası oldu.  Hera abisi Zeus ile evlendikten sonra o da evlilik tanrıçası oldu.

-Olimposluların da çocukları oldu. Ve bazıları farklı şekilde dünyaya geldi. Mesela Athena, Zeus'un kafasının bir parçasından meydana geldi. Bilgelik Tanrıçası ve Atinalıların Koruyucusu oldu.  Hera, Hephaestus'a kendi kendine hamile kaldı. O da ateş tanrısı oldu. Yine Zeus'un ve Hera'nın çocuğu Ares, savaş tanrısıydı.

-Apollo, ışık ve müzik tanrısı; kız kardeşi Artemis ise avcılık tanrıçasıydı.  Onlar ise Titanlı Phoebe ve Coeus'un çocuğu Leto'nun çocuklarıydı.

-Aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite, deniz dalgalarından doğmuştu.




-Hermes, Zeus'un Maia'dan olan çocuğuydu. Bebekken bile öyle hızlıydı ki sonra tanrıların ulağı oldu.


***

IG: @kayipfisilti

Tüm mitoloji üzerine yazılarımı görmek için: Mitoloji

14 Ocak 2023 Cumartesi

Üniversite 1. sınıfın ilk döneminde gördüğümüz bir dersti Yunan Mitolojisi. Oldukça basit ama benim için en eğlenceli dersti ve öyle kaldı. Size Yunan Mitolojisinden başlayarak tüm mitleri anlatmayı planlıyorum. Yunan Mitolojisini okulda işlemiş olduğumuz Gods and Goddesses in Greek Mythology - Michelle M. Houle kitabından çevirip özetleyeceğim. Bu kitapla ilgili de sonra bilgi vereceğim zaten. O zaman ilk mitimiz olan Creation yani Yaratılıştan başlayalım.



Yunan Mitolojisi 1
Yaratılış

-Hiçbir şey yokken sadece Kaos vardı. Karadan, topraktan, denizden, insanlardan, tanrılardan önce. Kaos boşluğun adıydı. Kaos zamanında ne düzen ne düzensizlik vardı. Ay ya da güneş yoktu. Zaman bile henüz var olmamıştı. En sonunda kaos kendiliğinden parçalandı, dağıldı ve yeryünüzü, gökyüzünü, denizi oluşturdu. Bu dağılma yaşandıktan sonra her şey çok mükemmel ve huzurluydu.

-Kaos dağılıp başka şeylere dönüştükten sonra yokluktan bir anne var oldu. İsmi Gaia'ydı ve anlamı yeryüzüydü. Gaia, yeryüzüne şeklini verdi. Dağlar, nehirler ve göller oluştu. Bir artist gibi şaheser oluşturdu.

-Kısa bir süre sonra kendi yarattığı dünyasında kendine yardım edebilmesi için çoğalmak istedi. Kendi kendine hamile kaldı. Çocuğunun adı Uranus'dü. Gökyüzünün hakimi oldu. Annesine eşit şekilde güçlüydü ve sonunda annesiyle birlikte olarak beraber başka çocukları oldu.

-Gaia'nın ilk üç çocukları Yüz Eli Olanlar adında canavarlardı. Hepsi birer devdiler ve hepsinin elli tane kafası ve yüz tane eli vardı. Gaia onları çok seviyordu fakat Uranus onların bir gün gelip kendisini alaşağı edip yerine geçmelerinden dolayı korkmuştu. Bu yüzden onlardan nefret edip Gaia'nın rahmine geri göndermişti.




-Tekrar çocuk doğurduklarında yine üç tane canavar meydana gelmişti. Bu sefer isimleri Tepegöz'dü ve alınlarında kocaman tek bir göz olan devlerdi. Korkunç görünmelerine rağmen çok güçlülerdi. Ayrıca annelerinin kullanması için silahlar ve araçlar yapmada da ustalardı. Fakat babaları Uranus bu oğullarından da çok korktu. Çok ama çok uzak diyarlarda Tartarus adındaki bir mağaraya hapsetti bu çocuklarını da.




-Gaia, Uranus'un çocuklarına yaptıklarına çok kızgındı ve üçüncü grup çocuklar doğurdu. Bunlar Titanlardı. 6 tanrı, 6 tanrıça olarak toplam 12 tanelerdi. Tanrıçaların isimleri Tethys, Theia, Mnernosyne, Rhea, Thermis ve Phoebe'ydi. Tanrıların isimleri ise Oceanus, Hyperion, Lapetus, Cronus, Crius ve Coeus'du. Bu tanrılar insanlara en çok benzeyen çocuklardı. Uranus yine bu çocuklarından da korkarak onları da Yüz Eli Olanlar'ın yanına, Gaia'nın rahmine geri yolladı.

-Gaia bu duruma oldukça sinirlenmişti. Çocuklarının özgürce yaşamasını istiyordu. Neyse ki rahmindeki çocuklarıyla iletişime geçebiliyordu. Böylelikle bir plan kurdu ve rahmindeki çocuklarını da kolayca plana yardım etmeleri için ikna etti. Cronus aralarında annesine yardım etmekte en istekli çocuktu - ayrıca Titanların en küçüğüydü- ve beraber planlarını yaptılar.

-Bir gece Uranus, Gaia'nın yatağına geldiğinde Cronus annesinin rahminden sıvıştı ve babasını ekin hasatı için kullandıkları kıvrık bir bıçakla öldürdü. Uranus gözlerinde korku ve ihanetle ölürken, son sözleri de şu oldu: "Cronus, bir gün gelecek ve senin çocuklarında bana yaptıklarını aynen sana yapacak.". 

-Uranus öldükten sonra Gaia'nın rahmindeki tüm çocuklar serbest kaldı ve Tepegözleri de Tartarus'dan kurtardılar. Bunun üzerine Cronus'un kralları olmasında tüm çocuklar hem fikirdi. Cronus kız kardeşi Rhea ile evlendi ve uzun süre barış içinde evreni yönetti.


***

IG: @kayipfisilti

Yunan mitolojisi hakkındaki tüm yazılarımı okumak için: Yunan Mitolojisi

Tüm mitolojik yazılarımı okumak için: Mitoloji

Edebiyata dair tüm yazılarım için: Edebiyat

13 Ocak 2023 Cuma

Bu sene geçen senelere göre çok daha fazla kitap okumak en büyük hedeflerimden biri. Açıkçası kaç kitap okuduğumdan emin değilim geçen senelerde. Herhangi bir yere kaydetmedim okuduklarımı. Ama en fazla 40 kitaptır. Bu sene bunun sıkı takibini yapacağım ve hedefimi 60 kitap olarak belirledim. Okuduklarımın hepsini de bloğumda paylaşacağım. Bu senenin ilk kitabı hümanist yazar Erasmus'un Tatlı Gelir Yaşamayana Savaş kitabı oldu.



glykys  apeiro  polemos

Tatlı Gelir Yaşamayana Savaş

Her şeyden önce kısaca Erasmus'dan bahsedecek olursam 1466 ylında Rotterdam'da doğup 1536 yılında Basel'de öldü. Rönesansla birlikte ortaya çıkan hümanizm akımının öncülerindendi. 1511 yılının haziranında yazdığı Deliliğe Övgü isimli denemesi onun en başarılı eseri oldu. Fakat bu yazımda ben glykys apeiro polemos , yani Tatlı Gelir Yaşamayana Savaş deyip,  bu eserinden bahsedeceğim. Önce kitabın arka kapağındaki açıklama göz atalım:



Can Yayınları'nın Kısa Klasikler adı altında paylaştığı kitapların 21.'si olan Tatlı Gelir Yaşamayana Savaş , 76 sayfadan oluşuyor. Arka kapağında açıklandığı gibi Erasmus tarafından 1515 yılında yazılan savaş karşıtı - hatta ilk modern Avrupa'nın ilk savaş karşıtı metni. Kitapta Erasmus savaşı her yönüyle; insani, dini, sosyal, politik vs. kınıyor ve reddediyor. Her yönden savaş karşıtı savlarıyla düşüncelerini yazıyor. 


Kitaptan alıntılar:

..."aptal canlılar"ın çoğu kendi türü içinde uyumlu ve sokulgandır, sürüler halinde dolaşırlar, karşılıklı yardımlaşarak birbirlerini korurlar... Aslanlar, kurtlar ve kaplanlar kapışır. Bununla birlikte birbirleriyle bizim gibi de kapışmazlar; köpek köpeği yemez, vahşi aslanlar kendi aralarında savaşamaz; yılanlar yılanlarla barış halindedir. Buna karşılık insan için hiçbir vahşi hayvan insandan daha zararlı değildir.

Syf: 18

Kötü alışkanlık, deniz gibidir. Kabarıp yükselmesine izin vermemek bize bağlı olabilir, yine de olunca set çekmek insanın elinde değildir: Bir kere boyun eğildi mi her ikisini de canımızın istediği gibi idare etmek zordur, yalnızca kendi hızlarıyla sürükleneceklerdir.

Syf: 24

Zarar vermek, iyi şeyler yapmaktan çok daha kolaydır.

Syf: 32

Savaşta bunlardan biraz daha mutlu bir şey varsa (yüce Tanrım, burada mutluluktan nasıl söz edilebilir ki?), o da pek az insanın başına gelir ki onlarda buna layık değildir. Birinin selameti diğerinin felaketidir, birinin zenginliği diğerinden çalınmıştır, onun zaferi ötekinin matemidir, talihsizlik ne kadar acıysa mutluluk o kadar insanlık dışıdır ve acımasızca kana bulanmıştır.

Syf: 35

Kötü olan her şey insan hayatına ya yavaş yavaş girer ya da iyilik bahanesiyle girer.

Syf: 45


Genel Değerlendirmem

Bundan 500 sene önce kadar yazılmış savaş karşıtı bir metin. Erasmus düşüncelerini çok güzel bir şekilde sayfalarca aktarmış. Ve hala günümüze uyarlanabilir bir eser olduğunu düşünüyorum. Yazılanlara göre 500 sene önceden bir farkımız yok çünkü. Rusya - Ukrayna Savaşı. Ki yine daha ne savaşlar olur. Okumalı mısınız? Güzel, felsefi yönü ağır basan aynı zamanda zamanının Hristiyanlığından bilgiler sunan, tarihi bilgileriyle de okunası bir kitap. Başlarda çok zevkle okumama rağmen sonlarına doğru biraz sıkılmadığımı söylesem yalan olur.  Çünkü başlarda felsefi kısmı ağır basarken sonlara doğru daha tarihi bilgiler işin içine giriyor. Puanım: 3,5/5   

10 Ocak 2023 Salı



Antik Laodikeia Kenti ya da Lykos'un Kıyısındaki Laodikeia



Bu antik kent Denizli ilinin 6 km. kuzeyinde, Eskişehir, Goncalı, Bozburun ve Korucuk Mahallesi sınırları içinde kalıyor.  Güneşin altında baya yürümek zorunda kalmıştık ve her yerini gezebildiğimizden bile emin değilim. Oradayken hala kazılar yapılıyordu ve hala kalıntılar bulunuyordu. Anadolu'nun en büyük ikinci antik kenti olma özelliğine sahip. Size kısaca buranın özelliklerinden ve tarihinden bahsedeceğim. Detaylı tarihi için aşağıda resim paylaştım, merak ederseniz onu okuyabilirsiniz.




Yapılan kazılar sonucunda buranın M.Ö. 5500'de Erken Kalkolitik Çağ, yani Bakır Çağı'ndan itibaren yerleşik bir hayat olduğuna dair kanıtlar ortaya çıkarıldı. Geç Kalkolitik ve ilk Tunç Çağı'nda da yerleşim hayatının devam ettiğine dair seramik, çakmak taş gibi kalıntılara rastlandı. Buradaki yaşam 7 yüzyıla kadar aralıksız olarak devam etti. Roma yönetiminin buraya verdiği değeri Çiçero, M.Ö. 50li yıllarda buraya uğrayarak hukuk sorunlarını çözmeye çalışmasıyla gösterilmiş oluyor. 


Hristiyanlık için de oldukça önemli bir yer. Burası onlar için M.S. 4. yüzyıldan itibaren Kutsal Hac Merkezi olarak görüldü. Tarihi hakkında daha fazla detay okumak isterseniz orada çektiğim tabeladan okuyabilirsiniz. Farenizin sağ tuşuna tıklayıp "resmi yeni sekmede aç" özelliği ile yeni sekme de yazıları istediğiniz kadar büyütüp okuyabilirsiniz:




Burada tam olarak neler bulunuyor?

-Anadolu'nun en büyük stadyumu (285x70m)

-5 agora (Antik Yunan kentlerinde, şehirle ilgili politik, dini, ticari her türlü faaliyetin gerçekleştiği, tüm kamu binalarının etrafında sıralandığı halka ait geniş açık alan olup, Helenistik dönemde şekillenip Roma İmparatorluğu’nda ortaya çıkan forumların öncülüdür.)

-2 tiyatro

-4 hamam kompleksi

-5 nymphaeum ( antik Yunanistan ve Roma'da nemfleri kutsamak adına genellikle bir kuyu veya pınarın üzerine dikilen anıtlara verilen isimdir.)

-1 bouleuterion (Antik Yunanistan'ın şehir devletlerinde Yunanca Bule adı altında bilinen 500'ler Meclisi'nin toplandığı yerdir.)

-2 anıtsal giriş kapısı

-Çeşitli tapınaklar

-Laodikeia Kilisesi

-Nekropol alanlar



Daha fazla resim:





***
*Tüm gezi yazılarımı okumak için: Gezi günlüklerim
*Tüm gezdiğim antik kent yazılarını görmek için: Antik Kentler
*Denizli'de gezdiğim tüm yerleri görmek isterseniz: Denizli Gezi Yazılarım
*Bazı terim tanımları Vikipedi'den alınmıştır.

8 Ocak 2023 Pazar




Hayvanları her zaman insanlardan daha çok sevdim. Bu her zaman önüne geçemediğim bir durum. Genel olarak insanları sevemiyorum. Hayvanlarla ilişkilerim çok iyiydi çocukluğumdan beri. Çocukluğumda filmlerdeki gibi bir hayatım vardı. Aydın'da müstakil, iki katlı çok hoş bir yerde oturuyorduk. Kocaman bahçesi vardı. Site şeklindeydi, etrafı hep müstakil evlerle doluydu ve en güzeli biraz ilerideki bir parkta papatya bahçesi vardı. Oradan gelir sanırım, en sevdiğim çiçektir papatya. Ama orada hatırladığım en güzel şey, belki de çocukça duygularla çok daha yoğun hissettiğim yıldızlardı benim için. Bahçeye açılan balkonumuzda kocaman bir kanepemiz vardı. Yazın her gece orada yıldızları izleyerek uyuyakalırdım ve annem beni yukarıya odama taşırdı. Hatta bir gece bu duruma çok sinirlenip annem beni odama geri taşıdıktan sonra geri inip balkonda uyumuştum.


Bir keresinde evden kaçmışım. Annemlerin ödü patlaşmış, beni sora sora papatya bahçesinde bulmuşlar. Alışkanlıklarım, en'lerimin çoğunu bu evde aldım ben. En sevdiğim çiçek papatya, hayatım boyunca en zevk aldığım ve huzur bulduğum şey yıldızları izlemek. En sevdiğim hayvan mı? Kedi.


Bu güzel evimizde bir kedimiz de vardı. İlk hayvanımdı benim. İnanılmaz güzel bir kediydi. Tüyleri oldukça parlak; beyaz, sarı ve siyah renkleri vardı. Adı Boncuk idi ve dişiydi. Çok oyuncu bir kediydi, iple koşarken arkamdan yakalamaya çalışırdı. Gece balkonda benimle yatardı. Oyuncu olmasının yanı sıra çoook zekiydi. Bir keresinde civciv almıştık iki üç tane. Onları diğer kedilerden korumaya çalışmıştı. Kulağının arkası yara olmuştu ama kısa zamanda iyileşmişti, annem iyileştirmişti onu. Daha sonrasında yine iple koşarken yavaşlamış olduğunu fark ettim. Hızlı koşamıyordu eskisi gibi. Sonra ortadan kaybolmaya başladı. Ara ara gidip gelirken en son 3 4 gün boyunca gelmedi. Çok endişelendik. Ama sonra tam üç yavruyla kapımıza geldi. Biri simsiyah, diğeri sapsarı, bir diğeriyse annesi gibi karışık renklerde minik minik kedicikler. Hepsine bir süre baktık. Bahçemiz hepsine yeterdi. Ama sonra Aydın'dan Denizli'ye taşınmak zorunda kaldık. Annemler kediyi götürmek istemediler. Çünkü apartmanda yaşayacağımız için kedi ve yavruları için uygun yer yoktu. Yavrularından da ayıramazdık onu. Ahh düşünürken, yazarken gözlerim doluyor. Bazen keşke o günlere geri dönebilsem diyorum. Zaman orada öylece dursa. Şimdi çok uzak bir rüya gibi her şey.


Sizin en çok şu zamana geri dönebilseydim dediğiniz bir vakit var mı? Peki hatırladığınız ve sizi etkileyen bir çocukluk anınız? Yorumlarda belirtiniz!


***
IG: @kayipfisilti

2 Ocak 2023 Pazartesi

Yepyeni bir sayfa açmanın tam vaktinin geldiği zaman, en sevdiğim vakit. Yılbaşı kutlamalarına aslında iki hafta önce hafta sonu başladım, sevdiğim herkesle geçirmeye çalıştığım için. Önce ailemle. Normalde ben kocaman bir çam ağacı alıp süsleyecektim, fakat annem çok para harcamayayım diye sanırım gitmiş, 60 cm'lik ağaç almış. Artık onu süsledim ben de. Diğer sene daha büyük bir ağaç almayı planlıyorum. 



Ailemle sıradan bir kutlama yaptık. Evde, bol bol pasta, börek ve kurabiyelerle geçti. İkinci hafta ise arkadaşlarımdan biriyle geçirdik. Loş ışık ve şarap eşliğinde, tatlı geçen bir vakitti.



Yılbaşında ise Ankara'daydım. Arkadaşlarla hafif alkol eşliğinde DnD adında (Dungeon & Dragons -Zindanlar ve Ejderhalar) bir oyun oynadık. Stranger Things'i izlediyseniz vardı ilk bölümlerinde. Bir masa başına herkes oturuyor. İyice o havaya girmek için bir mum ışığı kullanılabilir. Sonra ortaya Game Master yani oyun Oyun Ustası'nın yarattığı bir harita konulur. Bu harita üzerinde herkes kendine has doğaüstü güçlerini kullanabildiği karakterler seçer. Mesela görünmez olabilen bir süikastçı ya da canı azalana can katabilen (healer/şifacı adını verdiğimiz) bir rahip gibi gibi. Sonrasında da bu karakterle maceralar yaşanır işte. Oldukça eğlenceliydi. Ben ilk defa oynadığım için çok katılamadım ama yine de fena oynamadım gibiydi. O güne, orada çekilmiş fotoğraflarım yok ama Ankara'da çektiğim birkaç resmi paylaşmak istiyorum...








Bir de yılbaşı için bulduğum bazı güzel şarkıları paylaşmak istiyorum... Şarkılar eğlenceliden ziyade huzurlu diyebileceğim tarzda.

1.Happy New Year - Hazell Dean


2. Yule - Lisa Thiel



3. In The Black Midwinter - Worcester Cathedral Choir


4. Deep Winter Medley: Snow - Kiva



Siz neler yaptınız yılbaşında, yorumlarda anlatın!:)

Herkese musmutlu bir yıl diliyorum! 🎄🧧

Son Instagram Gönderilerim
@kayipfisilti

Instagram

Kayıp Fısıltı. Theme by STS.