Yeni Yıla On Gün Kala

Yeni yılla ilgili yeni bir kısa hikayeye başladım. Umarım beğenirsiniz!




Yeni Yıla On Gün Kala

⛄On Gün⛄


Her kış gecesi olması gerektiği gibi sokakları bir sessizlik bürümüştü. Kar yağmıyordu, sıcak bir rüzgar eski kış akşamlarının izlerini silmiş gibiydi. Melike, pencereden dışarıyı izlerken derin bir nefes aldı. Otuzuna yaklaşan bir kadın olarak, geçmişin hızla uzaklaştığını hissediyor, çocukluğunda yaşadığı o kar dolu yılbaşı akşamlarını özlemle hatırlıyordu. İstanbul'da neredeyse küçücük bacaklarının tamamını kaplayan karı, her yerin kardan adamlarla dolmasını, yediden yetmişe herkesin sokaklarda kar savaşı yaptığını... "Neden her şey böylesine değişti?" diye düşünürken göğsünü bir sıkıntı kapladı. Yıllar geçtikçe kaybolan bu eski masumiyeti tekrar bulmak istiyordu ama nasıl olacağını bilmiyordu.

Annesinden yadigâr eski bir müzik kutusu, pencerenin kenarındaki sehpanın üzerinde duruyordu. Melike kutuyu açmaktan hep korkardı. Annesinin geçirdiği son yılbaşı akşamında, o müzik kutusunun çaldığı melodi eşliğinde dans edişini unutamıyordu. Annesinin ölümünden sonra kutuya dokunmak bile onun için bir yas ritüeli olmuştu.

Sokaktan bir martının tiz çığlığı duyuldu. Melike, sesin geldiği yöne doğru baktığında karşıdaki binanın çatısına tünemiş martıyı fark etti. Bir şey taşır gibi gagasını eğmiş, oradan oraya hareket ediyordu. Martının bu huzursuz hareketleri, içinde tuhaf bir his uyandırdı.  O an hissettiği ani bir yalnızlık, boğazında bir düğüm gibi hissettirdi. "Bu yılbaşı değişmeli," diye mırıldandı. Nasıl olacağını bilmezken sanki evren onun dileğini kabul etmiş gibi kapıcıyı yolladı evine.

Kapının zili bir anda çaldı. Kimseyi beklemiyordu. Kapıyı açtığında elinde bir zarfla Hanife abla göründü. Belli ki bugün de kadını çok yormuşlardı. Elinde ıslak bir bezle, terler içinde “Senin postada kaç gündür duruyor bu, hiç bakmıyor musun içine? Mektup bir değişik geldi, belki önemlidir diye getireyim dedim." dedi azarlar şekilde. Melike şaşkın bir şekilde teşekkür ederek zarfı aldı ve kapıyı kapattı.

Zarf, eski püskü ama bir o kadar dikkat çekici bir kumaş şeritle bağlanmıştı. Üzerindeki adres, titrek bir el yazısıyla yazılmış ve sol köşesine küçük bir kurutulmuş çiçek iliştirilmişti. Zarfın içinden eski bir fotoğraf çıktı. Fotoğrafta annesi gençti ve yanında Melike’nin hiç tanımadığı bir adam vardı. Fotoğrafın arkasında yalnızca üç kelime yazıyordu: "Yılbaşı gecesi gel."  Melike'nin içinde tuhaf bir korku ve merak belirdi. Bu mesajın ne anlama geldiğini çözmeye çalışırken yüreği sıkıştı. Annesinin genç yüzü fotoğraftan ona bakıyordu; mutlulukla karışık bir melankoli hissediyordu. "Bu adam kim? Annemle ne bağlantısı var?" diye düşündü. Zarfı tekrar eline alıp çevirdi, ama başka bir ipucu yoktu. O an içini bir ürperti sardı; cevap bulmak için bu çağrıya uyması gerektiğini hissediyordu, ama bunun nereye varacağını kestiremiyordu. Kalbi, bir yandan gitmek için onu zorlarken bir yandan korkuyla durmasını söylüyordu. Sonunda daha az önce yalnızlığından şikayet ettiğini ve değişimin şart olduğunu düşündüğü aklına geldi. Gidecekti. Ama önce araştıracaktı. Bu adres tam olarak neresiydi, adam kim olabilirdi, annesiyle ilişkisi neydi...

Yılbaşına daha on gün vardı.


Devamı gelecek...

0 Yorum