Baharların Sonu


Aslında sonbahar bitiyor, kışa yaklaşıyoruz. Ama sonbahar sadece iki haftadır kendini gösterdi. Sanırım başkentimiz gibi kimi yerlere de yakın zamanda kar yağacakmış, yani kış kendini gösterdi. Bu durum bana sanki artık baharlar olmayacakmış gibi hissettirdi. Sadece yaz-kış. Yağmur desen iki haftadır öyle böyle anca yağmaya başladı. Ağaçların sararan yapraklarını bile tam anlamıyla göremedik. Birkaç gün içinde rüzgar hepsini uçuracak ve dallar çırılçıplak kalacaklar. Beni uzun zamandır takip ediyorsanız biliyorsunuzdur ki sonbahar beni hep düşündürür. Kesinlikle yazdan daha iyi hissettirir ama düşündürür... Mesela bu hızlı geçişler bana sanki zamanın kontrolümüzden çıktığını hissettiriyor. Mevsimler bile acele ederken, biz nasıl yavaşlayabiliriz ki? Benim gibi hayatı yavaş yavaş yaşamak isteyenler için... Bir saniye, bu paragrafım uzayacak biraz. Bu yazıma eşlik edecek şarkımı çok sonraya koymak istemiyorum. Sakin bir müzik dinlemek isterseniz buyrunuz:



Şimdi ne diyordum, ha evet, aceleci tempo... Oldukça zorlayıcı geliyor bana bazen. Her şey hızla değişiyor, biz ise bu değişimin tam ortasında, sanki yavaşlayıp anı yaşama şansımızı kaybediyoruz. Doğanın gücüne ve enerjisine inanıyorum. İyileştirme ve yol gösterme güçleri olduğuna inanıyorum. Mesela az önceki düşüncelerime zıt olarak sonra diyorum ki... Belki de mevsimlerin bize anlatmaya çalıştığı bir şey vardır. Çoğumuzun da düşündüğü gibi sonbahar, her yaprak dökümü, hayatın geçiciliğini hatırlatır. . Bu yüzden belki de yapılacak en iyi şey rüzgarın savurduğu yapraklar gibi akışa teslim olmaktır. Yine de içimde bir yerlerde hep bir soru yankılanıyor: Zaman mı acele ediyor, yoksa biz mi ona yetişemiyoruz?



Zaman algısı...

İnsanlık tarihi boyunca zaman, en büyük gizemlerden biri olmuştur. Fiziksel olarak zaman, evrenin dört boyutundan biri olarak tanımlanır ve düzenli bir şekilde ilerler. Ancak biz insanların zamanı algılayışı, fiziksel gerçeklikten ziyade psikolojik deneyimlerimize dayanıyor. Örneğin, bir çocuk için bir yıl oldukça uzun hissedilirken, yetişkinler aynı süreyi çok daha kısa algılar. Bunun sebebi beynimizin zaman algısını deneyimlerimize göre şekillendirmesidir. Dopamin gibi nörotransmitterler, beynimizin zamanı nasıl işlediğini etkiliyor. Yoğun ya da sıkıcı bir gün, daha uzun hissedilirken, akıcı ve keyifli bir gün göz açıp kapayıncaya kadar geçer.



Modern zaman...

Teknoloji ve modern yaşam, zaman algımızı daha da değiştirmiştir. Tarihte hiçbir dönem şu anki kadar hızlı bir bilgi ve etkileşim akışı sunmamıştır. Akıllı telefonlar, internet, sosyal medya gibi araçlar sürekli bir uyarıcı bombardımanı yaratır ve zihnimiz "şimdi"ye odaklanmakta zorlanır. Bu durum, zamanı daha hızlı yaşıyormuşuz gibi hissettirir. Ayrıca günlük yaşamda çoklu görevlerle uğraşmak, beynin kaynaklarını böler ve zamanın daha çabuk geçtiği algısını güçlendirir. İlginçtir ki bilimsel araştırmalar, daha az uyarıcıya maruz kalan insanların (örneğin doğada daha fazla vakit geçirenlerin) zamanı daha yavaş algıladığını göstermektedir.



Zamanı nasıl yavaşlatabiliriz ki?

Zaman gerçekten mi hızlanıyor yoksa biz mi ona yetişemiyoruz? Bilimsel olarak zamanın akış hızı sabittir ancak algımız bu dengeyi bozabilir. Mindfulness (farkındalık) ve meditasyon gibi uygulamalar zihni şimdiye odaklayarak zamanın daha yavaş algılanmasını sağlar. Benzer şekilde monotonluktan kaçınıp yeni deneyimlere açık olmak da beynin daha fazla bilgi işlem yapmasını sağlar ve zamanı daha dolu yaşatır. Yavaşlamayı öğrenmek modern dünyanın hızından bir kaçış değil aslında yaşamın özünü daha derinden hissetmek için bir gerekliliktir bana kalırsa. Zamanı kontrol edemesek de onunla barışmak, onu daha anlamlı bir şekilde yaşayabilmemizi sağlar.



Zaman algımız hayatın hızına yetişmeye çalışırken bizi farklı yollara sürüklese de asıl mesele bu akışın içinde kendimize ne kadar yer açabildiğimizdir. Belki de cevap, doğanın bize sunduğu döngüleri dinlemekte saklıdır. Tıpkı sonbaharın sessiz bir teslimiyetle yapraklarını bırakması gibi biz de acele etmeden anın getirdiklerini kabul etmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü zaman ne hızlanıyor ne de yavaşlıyor; yalnızca biz onu nasıl hissettiğimizi seçebiliyoruz.

prev
next

5 Yorum

  1. Şu cümleyi çok sevdim: ''Çünkü zaman ne hızlanıyor ne de yavaşlıyor; yalnızca biz onu nasıl hissettiğimizi seçebiliyoruz.''
    Gerçekten de hep bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz ama aslında varılacak bir nokta da yok. Ya sanki her anı dolu dolu yaşamalıyız, ya da boş vakitler yaratmalıyız baskısı var. Hep belli kalıplara göre ilerlememiz dikte ediliyor. Oysa insanın kendine ayırdığı zaman, aslında niteliğiyle birlikte genişliyor veya daralıyor. Günümüzde çoğumuz teknolojik aletlere ve özellikle de sosyal medyaya zamanımızı takas ediyoruz. Onlar bize dopamin veriyor (ki bunun sonu da bıkkınlık oluyor genelde), biz de ona zamanımızı.
    Doğada vakit geçirmek andalığı sağlıyor gerçekten. Andalık kelimesini şimdi uydurdum, bilmiyorum öyle bir şey var mı :) Yani anın farkındalığını sağlıyor. Ama dediğin gibi malesef artık mevsimler bile iç içe geçti. Oysa en sevdiğim zamanlar ilk ve son baharlardır.
    Bu arada yazında kullandığın fotoğraflara bayıldım. Renk tonları çok güzel. :)

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yazıydı. Resimlerde çok güzel :)

    YanıtlaSil
  3. evet doğaya çıkınca zaman kavramı olmuyor zaman şehirde lazım oluyor, yavaşlamak için popüler gündemden uzak durmalı :) şimdilik hava halen ilkbahar gibi henüz soğumadı belki aralıkta soğumaya başlar :)

    YanıtlaSil
  4. Merhabalar.
    Baharların sonu bizlere çok güzel şeyler yaşatır. Biraz hüzünlüce olsa da hüzünlenmek de güzeldir. Kısacası, her mevsimin kendine özgü güzellikleri vardır. Önemli olan o güzellikleri sağlıklı, huzurlu bir şekilde doyasıya yaşamaktır. Ben her mevsimin sonuna geldiğim de aynen şu cümleyi söylerim: "Kim bilir, bu kimin sonbaharıdır"

    Baharın sonu kıştır. Kış mevsimi, diğer mevsimlere göre biraz pahalı, zahmetli bir mevsimdir. Ama dediğim gibi, her mevsimin güzelliklerini fark edip onları yaşamaktır önemli olan.
    Çok güzel bir bahar sonu yazısı kaleme alarak bizlerle paylaşmışsınız, teşekkür eder; kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  5. Telaşlanmayın gençler, yaş ilerledikçe hayatın işe yaramaz telaşlarını ufak ufak hayatınızdan çıkardığınızı fark edeceksiniz zaten, gençlikteki sanki kaçıyormuş gibi peşinden koştuğunuz uğraşları söküp atmaya başlayacaksınız. Keyif aldığınız uğraşlarınızla geçirdiğiniz zamanlar uzayacak, farkındalıklarınız çoğalacak ve hayat bu kez daha birikimli daha pozitif bir lay lay lom halini alacak. Özellikle yazan çizen gençler yükselen farkındalıkları sayesinde hayatın ve mevsimlerin dibini bile keyifle sıyıracaklar... Yola devam yani:)

    YanıtlaSil