Ninni

Bazen bir şarkı sadece kulağıma değil, yıllardır değişmeyen bir gece ritüelime de dokunur. Neredeyse 14 yaşımdan beri, uykunun beni bulamadığı gecelerde aynı melodilere sığınırım: Evanescence’ın o kırılgan ama güçlü ezgilerine… “You”, “Angel of Mine” ve “Good Enough” gibi şarkıları çalarken gözlerim yavaşça kapanır; odanın sessizliğinde, karşımda asılı duran tabloya dalarım. O tablo çocukluğumdan bu yana değişmiştir belki ama hep aynı temayı taşır: Karanlık bir ormanın içinde yalnız bir ev… Sanki o evin içinden yankılanıyormuş gibi gelir bu şarkılar; hem ürkütücü bir yalnızlık, hem de tuhaf bir huzur taşır içlerinde.



Bir zamanlar tanıdığımız bir ressam vardı. Gerçekten yetenekli biriydi. O zamanlar, iç dünyamı yansıtan tek bir tabloya sahip olmayı istemiştim, kendim iç dünyamı çizmek istemiştim yani. Bana resim çizmeyi öğretmişti. Fırçayı elime alıp günlerce uğraştım; sonunda kendimi bulduğum bir manzara ortaya çıkmıştı. Yağlı boya ile yaptığım o tabloda hava açıktı; yıldızlar parlıyor, dolunay denizin dalgalarında yavaşça kırılıyordu. Ufukta dağların gölgesi belirmişti, sanki dünyayla gökyüzü arasında sessiz bir sınır çiziyorlardı. Ve orada, resmin tam merkezinde, tek bir ağaç duruyordu: yapraksız, çiçeksiz, ama kökleri sanki görünmez bir sabırla toprağa sarılmış. Dalları, rüzgarla konuşur gibi uzanmıştı gökyüzüne. Küçük bir çimenliğin ortasında yalnızdı, ama o yalnızlıkta tarifsiz bir güç, bir teslimiyet vardı. Baktıkça kendimi bulurdum o ağaçta; dalgalanan deniz kadar huzursuz, ay ışığı kadar sessizdim. 



Yaptığım resim buna gerçekten çok benziyordu. Ama ağaç tam ortada duruyor ve yaprakları olmamasına rağmen daha görkemliydi. Acaba yapay zeka ne kadar yaptığıma benzetecek diye merak edip ona yaptırdım, böyle yaptı. Tabii ki kendi yaptığım kadar değerli bir resim olamaz bu, çünkü onun için çok uzun zaman uğraşmıştım. İlk ve son resmimdi diyebilirim...

Asıl bahsettiğim resim, yani kendi yaptığım resim nerede derseniz... Yıllar geçti, o ressamla yollarımız ayrıldı, annem evi kiraya verdiğinde tablo da başkalarının duvarına asıldı. Ama ben hala oradayım, uyuyamadığım her gece müzikle birlikte o tablonun içine dönüyorum. Çünkü bazı şeyler kaybolmaz, sadece yer değiştirir. 

Gece manzaralarından başka iki yerde olduğumu hayal etmişimdir hep... Birisi benzer olarak sadece kış temalı, diğeri ise... Hala hayalim olan bir oda. Küçük bir oda. Simsiyah bir oda. İçinde sadece piyano olacak, o kadar. Bir penceresi olacak, çok büyük değil. O pencereden bir ağacın dalı uzanacak içeriye. Ve ben orada yapayalnız piyano çalacağım...



Yine o piyanoda başta bahsettiğim şarkıları çalacağım... Mesela "You"... Şarkının Türkçesini ezbere bilirim, çünkü sözlerini de çok severim...



"Kelimeler oldu bu kalemden aktı... Sana vermek istediğim tatlı kelimeler... 

Ve uyuyamıyorum, sana söylemeye ihtiyacım var... İyi geceler.

Birlikteyken mükemmel hissediyorum ve senden uzağa çekildiğimde parçalanıyorum. Söylediğin her şey benim için kutsal. 

Gözlerin o kadar mavi ki, uzaklara bakamıyorum... Sessizlikte uzanırken, bana fısıldıyorsun: Amy, evlen benimle... Yanımda kalacağına söz ver"...

Bunu sorman gerekmiyor, biliyorsun yaşamamın sebebisin. Sadece sana sarılmak için ölebilirim.

Sana gecemin gökyüsüzü olduğunu göstereceğim. 

Hep arkandaydım, şimdi yanında olacağım...

O kadar fazla gece ağlayarak uyudum ki... Şimdi beni sevdiğin için ben de kendimi seviyorum. Bunu söyleyeceğimi asla düşünemezdim. Orada benimle olacağını asla düşünemezdim."

---

*Yazı aralarında bahsetmiş olduğum gibi görsellerin hepsi yapay zeka ile yapılmıştır.

1 yorum:

  1. Öncelikle bu yorumumu paylaştığın şarkı ( Evanescence - You ) arka planda çalarken yaptığımı söylemem gerekiyor. Yazını okurken de çalıyordu ve bu kaçıncı dinleyişim sayamadım. Yazın beni çok etkiledi gerçekten, sanırım kendimden de bir şeyler buldum içerisinde :) İç dünyanı bizimle paylaştığın ve bunu da bu kadar güzel cümlelerle hissettirebildiğin için teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil

×