Bu kitabı ya bir ay ya bir aydan fazla sürede bitirdim. Aslında sıkıcı bulduğumdan değil, çok kitap okuyasım gelmiyordu içimden. Kitap da bu zamanlarda okunacak bir kitap değil çünkü akıcı olsa da biraz durgun kitaplardan. Yine de kaliteli bulduğum ve okumanızı önerdiğim klasiklerden.
Spoiler (kitap hakkında detaylı bilgi) içermez.
Kitap Yazarı: Charlotte Bronte
Kitabın Adı: Shirley
Orijinal Adı: Shirley
Yayımlanma Tarihi: 1849
Tür: Toplumsal, romantik, tarihi
Yayınevi: Koridor
Sayfa Sayısı: 749
Charlotte Bronte'den okumuş olduğum ikinci kitap olan Shirley, ilk kez 1849 yılında yayımlanmış. Yazarın meşhur eseri Jane Eyre’den (okuduğum ilk kitabı da buydu) beş yıl sonra gelen bu roman, Viktorya dönemi İngiltere’sinin sanayi devrimi, toplumsal sınıflar ve kadınların toplumdaki rolü gibi konularına derinlemesine işliyor. Hikaye 1811–1812 yıllarında, İngiltere’nin Yorkshire bölgesinde geçer; o dönemdeki sanayi isyanları ve ekonomik bunalım, romanın konularındandır. Kitabın arka kapağı:
Shirley’nin hikayesi, 19. yüzyılın başlarında İngiltere’nin sanayileşme sürecinde geçer. Ekonomik kriz, işsizlik ve makinelerin yaygınlaşmasıyla birlikte toplumda büyük bir huzursuzluk hakimdir. Romanın merkezinde, kendi halinde ama güçlü bir iç dünyası olan Caroline Helstone ile zengin, bağımsız ve alışılmışın dışında bir kadın olan Shirley Keeldar yer alır. Bu iki kadının dostluğu, farklı yaşam biçimleri ve bakış açıları üzerinden dönemin kadın kimliğine dair keskin gözlemler yapılmış.
Arka planda, sanayi patronları ile işçiler arasındaki gerginlik, dönemin sosyal yapısına ayna tutuyor. Ancak Bronte bu atmosferin içine yalnızca siyasal ve ekonomik temalar değil, dostluk, aşk, inanç ve bireysel özgürlük gibi evrensel duyguları da yerleştirmiş. Hikaye ilerledikçe, her karakter kendi içsel çatışmalarıyla yüzleşir ve özellikle kadınların toplumda “kendileri olma” mücadelesi romanın kalbini oluşturur.
Romanın iki ana karakteri Caroline Helstone ve Shirley Keeldar, birbirini tamamlayan iki farklı kadın figürüdür. Caroline, içe dönük, duygusal ve hassas bir karakterdir; çevresindeki baskılara rağmen iç dünyasında zengin bir yaşam sürer. Onun hikayesi, kadınların sessiz kalmak zorunda bırakıldığı bir toplumda ses bulma arayışını temsil ediyor. Shirley ise bunun tam tersidir: özgür ruhlu, zengin, kararlı ve toplumsal kurallara karşı duran bir kadındır. O, Bronte’nin kadın bağımsızlığına dair ideallerinin somut bir yansıması olarak görülüyor. İkilinin dostluğu, kadın dayanışmasının ne kadar güçlü olabileceğini gösteren en önemli mesajlardan biridir.
Romanın erkek karakterleri ise - özellikle Robert Moore ve Louis Moore - dönemin sosyal baskıları, iş dünyası ve kişisel hırslar arasında sıkışmış figürlerdir. Robert’in sanayiye ve işe olan bağlılığı, Caroline’le olan duygusal bağını zayıflatırken; Louis’in daha içten, sabırlı tavrı Shirley’nin düşünsel dünyasıyla derin bir bağ kurmasını sağlar. Charlotte Bronte, bu karakterler aracılığıyla hem romantik ilişkilerin doğasını hem de bireylerin toplumsal sorumluluklarını ustalıkla sorgulamış.
Shirley’nin en belirgin teması kadınların bağımsızlığı ve toplumdaki rolleri üzerine kurulu. Charlotte Bronte, dönemin kadın karakterlerine alışılmış kalıpların ötesinde bir derinlik kazandırmış. Caroline’in sessiz gücüyle Shirley’nin açık sözlülüğü, kadınların farklı biçimlerde de olsa kendi seslerini bulabileceklerini gösteriyor. Roman, “kadının yeri evi midir, yoksa dünya mı?” sorusunu dönemin sınırlarını zorlayarak gündeme taşımayı başarmış. Bu yönüyle Bronte’nin feminist duyarlılığı, çağının çok ötesine geçmiştir.
Bir diğer önemli tema sınıf mücadelesi ve sanayi devriminin toplumsal etkileridir. İşçilerin makineleri kırdığı “Luddite isyanları”, insanların değişen düzene karşı duyduğu korku ve çaresizliği yansıtır. Yazar bu çatışmayı sadece ekonomik bir mesele olarak değil, aynı zamanda ahlaki ve insani bir sorun olarak işler. Bunun yanında inanç, ahlak, dostluk ve sevginin dönüşüm gücü gibi evrensel değerler, romanın dokusuna ince ince işlenmiş. Bronte, tüm bu temaları hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sorgulayarak, biz okuyucuları düşünmeye davet etmiş.
Charlotte Bronte, Shirley’de oldukça zengin, edebi ve gözlem gücü yüksek bir anlatım kullanmış. Dönemin toplumsal atmosferini canlı betimlemelerle verirken, karakterlerin iç dünyasına da derinlemesine inmeyi başarır. Bronte’nin dili zaman zaman yoğun ve düşünsel olsa da, duygusal derinliği korumuş. Okurken, yazarımızın yer yer doğrudan seslendiği kısımlarda yazara özgü samimi bir ton hissettim.
Bahsetmiş olduğum gibi tomanın dili yalnızca hikaye anlatmakla kalmıyor; dönemin felsefi ve sosyal meselelerini sorgulayan bir araç haline gelmiş olduğunu görebiliriz. Diyaloglarda zekice gözlemler, ince ironiler ve duygusal yoğunluk dikkat çekiyor.
Shirley, sabır isteyen ama bir o kadar da ödüllendirici bir roman. Eğer karakter derinliği, toplumsal eleştiri ve güçlü kadın figürleriyle örülmüş klasiklerden hoşlanıyorsanız, bu kitap tam size göre. Brontenin dili zaman zaman ağır gelebilir. Sanayi devrimi dönemine merak duyan, kadınların tarihsel mücadelesini anlamak isteyen ya da Jane Eyre gibi klasiklerden keyif almış okurlar için Shirley, hem edebi hem de düşünsel açıdan güçlü bir deneyim sunuyor. Modern okur için bile hala canlı, sorgulayıcı ve ilham verici bir metin olduğu görülüyor...

Hiç yorum yok: