Birkaç gün önce güzel bir sürprizle uyandım. Sabah uyandıktan kısa bir süre sonra Instagram'ımı kontrol ettim ve Blog Forum'un beni hikayesinde ve gönderisinde etiketlediğini gördüm. Ekim ayı kazananı olmuşum yaptıkları bir etkinlikte. Yoğun olduğumdan son zamanlarda blogları gezemediğim için etkinliğin ve ödülün ne olduğunu bile bilmiyordum. Öğrendim ki her ay şanslı bir takipçilerine Netflix hediye ediliyormuş ve bu ayın şanslısı ben olmuşum. :) Kendilerine tekrardan buradan da teşekkür ederim.
Eh böyle olunca tabii ki hemen açtım Netflix'i bir dizi, bir de film seçtim izlemek için. Diziden, ilk sezonunu bitirince bahsedeceğim. Şimdi ise dün akşam çok keyif alarak izlediğim Suikast Treni (Bullet Train) filminden bahsedeceğim.
SPOILER (FİLM HAKKINDA DETAYLI BİLGİ) İÇERMEZ.
2022 yapımı Suikast Treni (Bullet Train), hem temposu yüksek aksiyon sahneleriyle hem de kara mizahla harmanlanmış özgün tarzıyla dikkat çeken bir filmdi benim için. Yönetmen koltuğunda Deadpool 2 ve Atomic Blonde filmleriyle tanıdığımız David Leitch oturuyor. Senaryosu Zak Olkewicz’e ait olan yapım, Japon yazar Kotarō Isaka’nın Maria Beetle adlı romanından uyarlanmış. Filmin merkezinde Brad Pitt’in canlandırdığı “Ladybug” adlı şanssız tetikçi var. Karakter, uzun süredir karmaşık işlerden uzak kalmak istese de Tokyo’dan Kyoto’ya giden hızlı trende kendini birbirine bağlı bir dizi suikastçının ortasında buluyor.
Yaklaşık 90 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen Suikast Treni, dünya genelinde 239 milyon dolardan fazla hasılat elde ederek büyük bir ticari başarı yakalamış. Aksiyonun temposu hiç düşmezken diyaloglar zekice esprilerle süslenmiş, karakterlerin arasındaki kimya da izleyiciyi sıkmadan eğlendiriyor. Bir yandan şiddet dolu sahnelerle adrenalini yüksek tutarken diğer yandan absürtlükleriyle gülümseten bu film, son yılların en dinamik aksiyon-komedilerinden biri olmayı başarmış gibi.
Film 18 yaş üstü için uygun. Cinsellik, şiddet, argo gibi temalar bulunuyor. Filmin fragmanı:
Suikast Treni, Tokyo’dan Kyoto’ya doğru yol alan bir shinkansende (Japonya'da Japan Railways tarafından işletilen yüksek hızlı demiryolu ağıdır) geçiyor. Hikaye, Brad Pitt’in canlandırdığı şanssız tetikçi Ladybug’ın basit görünen bir görevi devralmasıyla başlıyor: yalnızca bir çantayı alıp trenden inmek. Ancak işler tahmin ettiği gibi gitmez. Trende, her biri farklı motivasyonlara ve geçmişlere sahip bir dizi suikastçı vardır ve... Hepsinin yolu o gizemli çantada kesişir! Bu noktadan sonra film, zincirleme yanlış anlaşılmalar, gizli kimlikler, intikam planları ve kaderin oyunlarıyla iç içe geçmiş bir olay örgüsüne dönüşüyor.
En hoşuma giden şey filmde hikayesiydi. Yol boyunca trenin farklı vagonlarında yaşanan olaylar, birbirinden bağımsız gibi görünen hikayeleri yavaş yavaş tek bir noktada topluyor, alakasız diyebileceğimiz bir şey yoktu, yani aklımda hiçbir soru işareti bırakmamayı başardı. Filmin temposu hiç düşmüyor; sürprizlerle dolu kurgusu sayesinde her yeni sahne, beni şaşırtmayı başardı.
Suikast Treni güçlü bir oyuncu kadrosuna sahip olmasının yanı sıra, her karakterin kendi tarzı, enerjisi ve hikayesiyle öne çıkması sayesinde oldukça renkli bir yapıya kavuşmuş. Filmin merkezinde Brad Pitt’in canlandırdığı “Ladybug” (üst resimde sol altta) yer alıyor. Ladybug, yıllar süren şanssızlıkları yüzünden bir nevi "kötü talihin sembolü" haline gelmiş, artık şiddetten uzak durmaya çalışan bir tetikçi. Fakat ironik bir şekilde, bu görevinde de kendini olayların tam ortasında buluyor. Pitt, karaktere hem komik hem de dingin bir hava katarak, klasik aksiyon kahramanından farklı bir figür yaratmayı başarmış.
Ladybug’ın karşısında, karizmatik ama ölümcül ikili Tangerine ve Lemon (resimde sağ üsttekiler) var. Bu iki kardeşi Aaron Taylor-Johnson ve Brian Tyree Henry canlandırıyor. Tangerine, daha sert ve ciddi yapısıyla dikkat çekerken; Lemon çocuklara ait “Thomas ve Arkadaşları” çizgi filminden hayat felsefesi çıkaran bir tetikçi olarak hem eğlenceli hem de şaşırtıcı derecede derin bir karaktere dönüşüyor. İkilinin arasındaki kimya filmi taşıyan en güçlü ilişkilerden.
Joey King ise “Prince” rolünde (resmin sol üstünde), yüzeyde masum görünüp aslında manipülasyon ustası bir karakteri başarıyla canlandırıyor. Soğukkanlılığı ve entrikacı zekasıyla hikayenin en dikkat çeken karakterlerinden biri haline geliyor. Filmin gizemli ve korkutucu figürü Beyaz Ölüm (resmin sol altında), hikayenin arka planındaki en önemli unsur olarak karşımıza çıkıyor. Bu karakter, Japon yeraltı dünyasının acımasız lideri. Karakteri Michael Shannon canlandırıyor ve kısa sürede sahneye çıkmasına rağmen etkileyici bir performans sergiliyor. Shannon, Beyaz Ölüm’e hem soğuk bir otorite hem de karizma kazandırıyor. Karakterin geçmişine dair kısa flashback’lerle, hem neden bu kadar acımasızlaştığını hem de hikayedeki intikam zincirinin nasıl başladığını öğreniyoruz.
Suikast Treni, başlarda belirttiğim gibi neredeyse tamamı bir Shinkansen üzerinde geçen, kapalı bir mekanda geçen ama buna rağmen hiç sıkmayan bir film. Hikaye, Tokyo’dan Kyoto’ya uzanan bu tren yolculuğu boyunca ilerliyor ve film bu sınırlı alanı oldukça yaratıcı bir şekilde kullanıyor. Gerçek çekimlerin büyük bir kısmı Los Angeles’ta kurulan özel setlerde gerçekleştirilmiş; çünkü Japonya’da gerçek bir Shinkansen hattında bu tür aksiyon sahneleri çekmek mümkün değilmiş. Ancak film ekibi, trenin iç tasarımını, istasyonların ışıklarını ve Japonya’nın gece şehir manzaralarını o kadar özenle yansıtmış ki ben gerçekten Japonya'da çekildi diye düşündüm.
Müzikleri ise filmin enerjisini ve temposunu yüksek tutuyor hep. Film müziklerinin bestecisi Dominic Lewis, hikayenin hem komik hem de kanlı taraflarını yansıtan oldukça çeşitli müzikler seçmiş. Müzikler; Japon pop şarkılarından batılı rock ezgilerine, sakin melodilerden tempolu elektronik parçalara kadar geniş bir yelpazeye sahip.
Kostümlere gelecek olursak... Her filmde olduğu gibi enerjisini ve karakter çeşitliliğini yansıtan önemli bir parça. Brad Pitt’in sade yeşil takımı onun şanssız ama profesyonel yanını öne çıkarırken, Lemon ve Tangerine’in klasik takım elbiseleri ikilinin kontrastlı ama uyumlu kardeşliğini simgeliyor gibi. Joey King’in “Prince” karakterine ait okul tarzı pembe kıyafeti ise masumiyetin altındaki manipülatif doğayı ustaca yansıtmış. Beyaz Ölüm’ün koyu tonlardaki kıyafetleri otorite ve tehlike hissini güçlendirirken, geleneksel Japon öğeleri taşıyan kostümler filme kültürel bir hava da katıyor.
İzlemeli misin? Eğer hızlı tempolu aksiyonları, zekice yazılmış diyalogları ve absürt mizahı seviyorsan Suikast Treni kesinlikle izlenmesi gereken bir film. Kısıtlı bir mekânda geçmesine rağmen temposu hiç düşmeyen, her sahnesinde hem güldüren hem de şaşırtan bir hikâyeye sahip. Brad Pitt başta olmak üzere tüm oyuncu kadrosu rollerine büyük bir enerji katıyor; müzikler, renkli atmosfer ve stilize dövüş sahneleriyle birleşince ortaya son derece eğlenceli bir sinema deneyimi çıkıyor. Ben büyük bir keyifle izledim.
Kısacası... Tren kalkmak üzere! Koltuğunu kap ve bu çılgın yolculuğa sen de dahil ol! :)



🎬 Keyifli seyirler dileriz! Güzel seçim :)
YanıtlaSilYayında bize de yer verdiğin için çok teşekkür ederiz. 🎉👍
Bu hediye etkinliğimiz yalnızca Netflix ile sınırlı değil! Ay boyunca blog yazarlarımızın kaleme aldığı kitapları da hediye ediyoruz. Üstelik her biri, yazarının kendi elinden imzalı olarak geliyor. 📚✨
Ve sadece kitaplarla da sınırlı değiliz! Farklı alanlardan birçok sürpriz ürünle hediye vermeye devam ediyoruz. 🎁