28 Şubat 2023 Salı

Spoiler (kitap hakkında detaylı bilgi) içermez. 

Polisiye, mitoloji, aksiyon ve tarih; hepsinin birbirine girdiği harika bir olay örgüsü! En sevdiğim konuları en sevdiğim yazarlardan biri olan Ahmet Ümit'in bir kitaba sığdırtması gözlerimi yaşarttı doğrusu. Büyük bir heyecanla sürekli katil bu mu yoksa bu mu diye meraklanırken -ve sonu hiç beklenmedik bir şekilde biterken- bir yandan klasik Yunan mitolojisini tekrarlıyoruz. Bunlar da yetmiyor Türkiye'mizin Bergama'sındaki mükemmel tarihi kalıntıların nasıl Berlin'e götürüldüğünü öğrenip kahroluyoruz. Yani içi bilgi cenneti kitabın. Benim için 5/5lik olan bu kitabı gelin sizlere tanıtayım...




Ahmet Ümit'in Kayıp Tanrılar Ülkesi kitabı yaklaşık iki sene önce 15 Haziran 2021 yılında yayınlandı. Mitoloji, polisiye, macera türlerine giren bu kitap Yapı Kredi Yayınlarına ait ve 502 sayfadan oluşuyor. Kitabın ilk sayfasını açtığımda karşımda Başkomiser Yıldız ve yardımcısı Tobias isimlerini görünce biraz üzülmüştüm açıkçası, çünkü Ahmet Ümit'in kitaplarını okuduysanız Başkomiser Nevzat hayranı olmamanız imkansız. Buna üzülmüş olsam da kitap bunu telafi ediyor. Komiser Nevzat'ı aratmıyor yani. 


Berlin Cinayet Masası Şefi Yıldız Karasu ve yardımcısı Tobias Becker kendini büyük ve karmaşık bir cinayetin ortasında bulurlar. Baş tanrı Zeus'un resminin önünde kalbi sökülüp eline verilmiş bir kurban. Ve bu kurban Türk kökenli olan Cemal Ölmez. Büyük bir resim yeteneği olan Cemal yaşarken yazılım şirketinde çalışıyordu ve eşcinsel olduğu için ailesi tarafından reddedilmişti. Sevgilisi metalci bateristti. Onunla sıkça kavga ederdi. Ayrıca ırkçı nazilerle de kavgası olmuştu. Onu öldüren ailesi miydi, sevgilisi miydi yoksa naziler miydi? Cemal'in etrafını araştırırken cinayetler durmuyor, yani karşımızda bir seri katil var ve hepsi mitolojiyle süslenmiş cinayetler oluyor.


Kitabın açıklaması:




Gördüğü ağır işkencelere rağmen, Palmira antik kentinin en önemli eserlerinin yerini söylemediği için kafası kesilerek öldürülen arkeolog Halid Esad'ın anısına...


Kitabı açtığımızda böyle bir yazı karşılıyor bizi. Palmira orta Suriye'de yer alıyor, zamanının (antik dönem) önemli dini ve ticari merkezi. UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi'ne alınan bir şehir. Halid Esad ise 1934-2015 yılları arasında yaşamış. Palmira kenti IŞİD tarafından tamamen yok olma tehlikesiyle karşılaşınca Halid kendi çocuğu gibi gördüğü bu kenti korumak için eserleri sakladı. IŞİD ise ona türlü işkenceler uygulayarak eserleri nereye sakladığını öğrenmeye çalıştı. Esad'dan bilgi alamayınca IŞİD, 11 çocuklu bu babayı acımasızca kafasını keserek öldürdü. İşte bu olayın anısına yazılmış bir kitap bu da...


Dili gayet akıcı, anlaşılır. Su gibi akıp giden bir kitap. Fakat çok sakin bir su demeyelim, biraz dalgalandıralım bu suyu çünkü olaylar nereye varacak diye bir çırpıda bitiresimiz geliyor kitabı. Mitolojiyle süslenmiş yaratıcı cinayetler... Kitabın aralarına hiç sıktığını düşünmediğim Zeus'un ağzından Yunan mitolojisi eklenmiş. Ben bu yolu gayet yararlı buldum. Ayrıca bu kısımlar, yani mitolojik kısımlar biraz daha süslü bir dille yazılmış.Sanki Zeus karşımızda coşkuyla konuşma yapıyor gibi.


Karakterler oldukça başarılı bir şekilde aktarılmış. Komiser Yıldız ve Tobias'ın iş arkadaşları olmasına rağmen bir abla kardeş örneği gibi olması, Yıldız'ın aslında doğma büyüme Alman olmasına rağmen Türk kökenlerinden dolayı dışlandığı ve  Türk kadını olarak verdiği tepkiler gibi. 


Bir süredir işte bu Ahmet Ümit diyebileceğim bir kitabını bekliyordum ve bu kitabıyla umutlarım yıkılmadığı için çok mutluyum. Sadece sonunda olaylar biraz hızlı olup bitti gibi geldi. Biraz daha detaylandırılabilirdi, katilin duygularına daha fazla yer verilebilirdi. Tek eksiği buydu benim için. Kitabı okumalı mısınız? Polisiye ve mitoloji seviyorsanız ya da mitolojiye merakınız varsa kesinlikle! Ayrıca iki türe de yani mitoloji ve polisiye konularına yoğunlaşsa da içi çok fazla bilgi barındırıyor. Sıkılabilirsiniz belki, ben sıkılmadım. Öğrendiğim birçok şey oldu, mutluyum. Bunu da not etmek istedim.


Alıntılar


İnsan denen mahlukun kötülük yapma konusunda sonsuz bir yaratıcılığa sahip olduğunu deneyimleriyle öğrenmişti Yıldız.

Syf: 25


"...Polisin içine kadar sızmış bunlar. Devlet olmuşlar, devlet.... Hem kendileri öldürüyorlar hem de kendileri soruşturuyor. Katil kim, polis kim hepsi karışmış. Şikayet etsem beni de atarlar içeriye..."

Syf: 39


Bugünü kazansan da dün bırakmaz yakanı. Geçmişin hayalleri sinsi bir gölge gibi takip eder seni.

Syf: 78


Türkiye'deki faşistlerde her zaman devletin yanında olduğunu söylerlermiş. Ne zaman hak arayan grevci işçilere saldırsalar yahut hükümetlerin baskıcı politikalarını protesto eden gençlerin mitingini bassalar, polisler geldiğinde hemen onların yanında yer alır, "Biz bozgunculara, vatan hainlerine karşı devletimizi, bayrağımızı savunuyoruz" derlermiş. Demek ki faşistin Almanı da Türkü de aynıydı. İnsani hiçbir değerleri yoktu. Devleti korumak için yapılan her türlü eylem mübahtı. Devlet ne yaparsa yapsın, o da mübahtı. Çünkü devlet kutsaldı. Devleti yönetecek olan führerlerini de bir tür tanrı olarak görüyorlardı. Kudretli, cesur, bilge ve acımasız bir tanrı. 

Syf: 136


Çünkü insan denen mahlukun en önemli niteliklerinden biri unutmaktı. İyiliği de kötülüğü de, acıyı da mutluluğu da, korkuyu da sevinci de unuturlardı. O yüzden aynı hataları tekrarlardı.

Syf: 166


Dionysos, zorluklara katlanmaları için üzüm asmasını armağan etti insanlara ve şarabı. Çünkü ölümlüler için dünyanın katlanılmaz bir yer olduğunu biliyordu, acılar içinde yaşamamalarını, sürekli sıkıntı içinde kıvranmamalarını, günlerini dert içinde geçirmemeleri istiyordu. Ve onlara dedi ki: "Şarap için ey insanlar!"

Syf: 255


Kendimize dönmeliydik, en masum halimize...

Syf: 286


***

Instagram: @kayipfisilti

Tüm kitap incelemelerimi ve önerilerimi görün: Kitap İncelemeleri & Önerileri

Edebiyata dair tüm yazılarım: Edebiyat

23 Şubat 2023 Perşembe

Spoiler (dizi hakkında detaylı bilgi) içermez!

Addams Ailesi filmlerinden önceden bahsetmiştim. Filmler kategorisinden iki filmin yorumunu da görebilirsiniz. Sosyal medyada, özellikle Wednesday'in dansıyla, fazlaca yankı bulan diziyi sizlere tanıtmak istiyorum. 



Dizi fragmanı:



Bir Netflix dizisi olan Wednesday ( Çarşamba) 23 Kasım 2022 tarihinde ilk bölümünü yayınladı. Dizinin öyküsünü en sevdiğim yönetmenlerden biri olan Tim Burton üstleniyor. Birinci sezon 8 bölümden oluşuyor ve bölümler yaklaşık olarak 1 saat sürüyor. Fantastik ve korku-komedi türlerinde. Konusuna gelecek olursam, Addams Ailesinden bahsetmiştim filmleri tanıtırken. Kendileri normal insanlar tarafından dışlanan, ilginç ve karanlık büyücüler. Acı duymaktan zevk alan, ilgi alanlarının tamamen gotik tarza  yönelik olduğundan fakat yine de iyi olduklarını düşündüğüm -kendilerine bulaşılmadığı sürece- bir aile. Diziyi izlemek için filmi izlemek gerekmiyor. Ayrıca -yine- filmlerde bahsettiğim gibi Wednesday ve Addams Ailesi, Charles Addams'ın yarattığı Addams Ailesi isimli çizgi romanından esinleniliyor. Film içindeki kötü örnek oluşturabilecek davranışlardan dolayı 18 yaş üstüne hitap ediyor. Şu anlık IMDB puanı 8.2/10 ve benim puanım da 8/10.


Konusuna dönelim. Addams ailesinin çocukları olan Wednesday ve erkek kardeşi Pugsley okul çağındadır. Pugsley okulda sürekli zorbalığa maruz kalır. Wednesday intikam almak için kardeşiyle uğraşanlar okul havuzundayken katil balıkları salar ve bunun sonucunda cinayete teşebbüsten okuldan atılır. Bunun üzerine ailesi Wednesday'i kendileri gibi dışlanmışların gittiği, her bir öğrencinin farklı güçleri olduğu Nevermore okuluna gönderirler. Bu okulda Wednesday'in asıl macerası başlar.



Wednesday'in okuldaki diğer çocuklar gibi farklı bir yeteneği vardır. Geçmişi ve geleceği görüyor fakat henüz bu gücünü kontrol edemiyor. Bu gücünün dışında da birkaç belirgin özelliği vardır; iyi bir şekilde kung fu yapıyor, roman yazıyor ve çello çalıyor. Olaylar Nevermore'a geldiğinde kendisiyle ilgili bir kehaneti gördüğünde başlıyor. Bu kehanete göre aslında babasının bir cinayet şüphelisi olduğunu öğrenir ve kasabada sırra kadem basmış bir canavarın peşine düşer. 


Karakterler & Oyuncular


Wednesday Addams - Jenna Ortega


Jenna Ortega (Wednesday Addams): 20 yaşındaki Jenna Ortega tüm dizi boyunca sadece 2 3 kez mimik belirtisi gösteren, soğuk Wednesday karakterini oldukça başarılı bir şekilde canlandırıyor. Duygularını asla belli etmeyen, bunun kendisini zayıf kılacağını düşünse de aslında cana yakın, iyi bir karakter olan Wednesday'in maceralarına ortak oluyor. Kendisi dizi için çello çalmayı öğrenmiş ayrıca sosyal medyada sıkça gördüğümüz o dansın kareografisini hazırlayan kişi! Kendisinin dediğine göre Siouxsie Sioux adındaki rock müzisyeninden ayrıca orijinal Wednesday dansından ilham almış, çok sevimli!






Yukarıdaki karakterler Wednesday'in ailesi. Soldaki annesi Morticia Addams, Catherine Zeta-Jones canlandırıyor karakteri. Filmleri tanıtırken söylediğim gibi benim favori karakterim olmaya devam ediyor. Akıllı, zor durumlarda ne yapacağını bilen, cocuklarını seven, kocasına fazlasıyla düşkün, beyaz solgun tenine zıt simsiyah saçlarıyla ve simsiyah giyinimiyle oldukça ilgi çekici bir karakter.

Ortadaki, ailenin babası Gomez Addams, Luis Guzman canlandırıyor. O da çocuklarını seven, karısına düşkün, dizi de cinayetle suçlanan bir karakter.


Sağdaki Wednesday'in kardeşi Pugsley Addams (Isaac Ordonez).



Lerissa Weems - Gwendoline Christie


Game of Thrones (Taht Oyunları) dizisini büyük bir zevkle izlemiş olan ben, oradan bir karakter görünce tabii ki şaşkınlık ve sevinç duyguları arasında gittim geldim. Lerissa Weems karakterini canlandıran Gwendoline Christie'nin oyunculuğuna diyecek yok zaten. Dizide Nevermore okulunun müdürü. Kendisi bir şekil değiştiren, yani şeklini istediği gibi değiştirebiliyor, herhangi başka bir canlının yerine geçebiliyor. Kendisini tamamen okuluna adamış, gözü gibi koruyan, Wednesday'e kimi konularda yardım eden biri.


Bahsetmek istediğim daha birçok karakter var aslında. Fakat her zaman yaptığım gibi belli başlı karakterleri sıraladım. Yine de şu karakterlere de değinmeden geçemeyeceğim: Wednesday'in oda arkadaşı Enid Sinclair (Emma Myers). Kendisi hem karakter hem de görünüş olarak Wednesday'in tam zıttı. Wednesday'im tam tersi çok renkli giyiniyor; oldukça coşkulu, arkadaş canlısı, sevecen bir karakter. Wednesday ile dost mu düşman mı olacaklar izleyerek görebilirsiniz.


Ayrıca Marilyn Thornhill karakterini canlandıran Christina Ricci, 91 ve 93 yıllarında yayınlanan Addams Ailesi filmlerinde oynayan Wednesday karakteri! Bu dizi de ise kendisi öğrencilerle ilgilenen, okul annesi diyebileceğimiz bir karakter.


Müzik



Yine favori dizi/film müzik yapımcılarımdan olan Danny Halfman, beraberinde Chris Bacon ile diziye uygun çok hoş hayaletli filmleri andıran ve karanlık müzikler yapmışlar. Bunun dışında popüler kültürden Paint It, Black, Space Song gibi müzikler yer almakta.


Yer


Wednesday dizisi Amerika'da bulunan ve doğasına hayran bırakan Vermont eyaletinde çekildi. Dizi  boyunca en çok gördüğümüz Nevermore Akademisi ise aslında Romanya'da bulunan Cantacuzino Şatosu. 


Kıyafet


Yine filmde bahsettiğimiz gibi Wednesday'in ve ailesinin tarzı siyah. Genel olarak sadece siyah giyiniyorlar. Okul çağına gelmiş olan Wednesday bu sefer okul tarzıyla gotik giyimi birleştiriyor ve oldukça başarılı bir tarza sahip oluyor. Diğer karakterler daha renkli giyimi tercih ediyor tabi...





Genel Değerlendirmem


Eğlenerek izlediğim bir diziydi. Addams Ailesine tamamen yakışır şekilde düzenlenmiş her şey. Harry Potter ile benzer yönleri var. En belirgin benzerliği olayların büyücüler tarafından okul ortamında geçmesi ve büyücülerin normal insanlar tarafından dışlanması. Benzer olmasına rağmen konuları tamamen farklı. 


Harry Potter'dan ziyade daha çok Stranger Things ile karşılaştırılıyor. Çünkü konularının birbirine yakın olmasının dışında hem yakın zamanda çıkan diziler hem de en çok izlenenler arasında ikiside. Benim düşüncem, Wednesday +18 olmasına rağmen, olaylar daha çocuklara göre. Evet, çocuklara kötü örnek oluşturacak davranışlar bulunuyor fakat izlerken fazla çocukça dediğim yerler olmadı değil. Stranger Things'de bunu hissetmedim mesela. Bu yüzden karşılaştırmak gerekirse Stranger Things'i daha çok sevdim. Fakat bu Wednesday'in kötü olduğu anlamına gelmiyor. 


Dizide ilgimi çeken diğer şey ise Edgar Allan Poe'ya olan göndermelerdi. En favori yazarlarımdan biri olan Poe'ya ilk gönderme Nevermore ismi. Poe'nun birçok eserinde Nevermore (Birdaha asla, Bundan böyle hiçbir zaman anlamına geliyor kelime) kelimesi sıkça karşımıza çıkıyor. Ayrıca şansa bakın ki bu diziyi izlerken Poe'nun Morgue Sokağı Cinayeti kitabını okuyordum ve -spoiler vermek istemediğimden detayları yazmayacağım- orada geçen bazı olaylarla dizideki bazı olaylar benzer. Bunların dışında dizide direkt olarak Poe'nun heykeli bulunuyor.



Dizinin sadece biraz daha büyüklere hitap etmesini isterdim. Bunun dışında hiçbir sorun göremedim. İzlemeli misiniz? Fantastik dizileri seviyorsanız kesinlikle! Diziya puanım 8/10.


***

Instagram: @kayipfisilti

Tüm dizi&film önerilerimi görün: Dizi&Film

Tüm dizi önerilerimi görün: Diziler

***

Kaynak: İlk resim Wikipedia'dan alınmıştır. İkinci resim: Wednesday. 3-7. Resimler: PopBuzz


10 Şubat 2023 Cuma

Önceki yazılarımdan birinde yakınarak şöyle demiştim...

Kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü doğanın ve tarihin arasında yürümekten, gezmekten, keşfetmekten zevk alabiliyorum diye. Sonra da demiştim ki, bunun güzelliğini fark edemeyen insanlara acıyorum. Seneler sonra insan hem etrafını; bu doğayı, tarihi yok edecek, hem de kendini yok edecek, bu güzelliklerden eser bile kalmayacak demiştim. Bu beklediğimden de çabuk oldu.

Şehirler resmen tarihiyle beraber yok oldu. Tabii ki en çok, en çok insanlarımıza üzülüyorum. Çok güçlü bir ülke olarak tüm önlemlerimizi alabilecekken neden boşu boşuna bir distopya yaşamayı seçtik?

Kaç gündür yapabildiğim her şeyi yapmaya çalşıyorum. Sosyal medyadan hikayeler paylaşarak yardım etmeye çabalıyorum, insanları bilinçlendirmeye çalışıyorum, hala öğrenci konumunda olduğumdan maddi olarak çok yardım edemesem de birkaç parça eşya gönderdim. Keşke, keşke bundan fazlası gelseydi elimden.

En çok yapamadıklarıma, yapamadıklarımıza üzülüyorum. Sırada İstanbul depremi var. Kaçınılamaz. Düşünüyorum, 99 depreminden, İzmir depreminden sonra hiçbir değişiklik olmadı. Bundan sonra da olmayacak, umutlu değilim. Fakat yine de içimdeki küçücük umutla bu depremden sonra kendi değerimizi bilip daha akıllı kararlar almak umuduyla diyorum.

Hepimize geçmiş olsun, hepimizin başı sağ olsun...




1 Şubat 2023 Çarşamba

Yunan Mitolojisi serisine devam ediyoruz. Serinin önceki bölümlerini okumadıysanız daha iyi anlayabilmek açısından okumanızı tavsiye ederim: Yunan Mitolojisi.



PANDORA

Zeus, Prometheus'un yaptığına fazlasıyla kızgındı. Ona verdiği ceza yetmemiş ve hala intikam istiyordu. Ayrıca insanlara, onların asla tanrılar kadar güçlü olmayacaklarını da bilmelerini istiyordu. Bu sırada dünyada sadece erkekler vardı. Kadınlar henüz yoktu. Böylece Zeus, Hephaestus'a gitti ve ondan insanlara benzer fakat daha farklı bir insan, yani kadını yaratmasını istedi. 


Ateş ve demir tanrısı Hephaestus, Zeus'a iyilik yapacağı için çok mutluydu. Çok iyi işler çıkaran Hephaestus, Zeus'u hayal kırıklığına uğratmadan tam istediği gibi bir insan yarattı. Kusursuz teniyle tanrıçalar kadar güzel bir kadındı bu ve adı da Pandora'ydı. Zeus, Pandora'nın güzelliği sayesinde erkeklerin ona güveneceğini umuyordu.


Hephaestus ilk insan dişisi üzerindeki tüm işlerini bitirince tanrılar Pandora'ya birçok hediyeler verdiler. Altın işlemeli kıyafetler, parlayan mücevherler, hoş kokulu çiçekler... Ayrıca bir tane de kutu verdiler. Bu kutu mücevherlerle kaplı, oymalı, göz alıcı bir kutuydu. Fakat tanrılar bu kutuyu Pandora'ya bir şartla verdiler: Pandora kutuya istediği kadar bakabilirdi ama asla içini açamazdı. Bu kesin bir kuraldı. Pandora bunun nedenini anlamasa da kutu o kadar göz alıcıydı ki hemen kabul etti.


Kısa zaman sonra Pandora diğer canlılarla yaşamaya, dünyaya gönderildi .Orada insanlarla yaşayan Epimetheus ve Prometheus ile tanıştı. Epimetheus, Pandora'nın güzelliğine hayran kaldı ve ona hemencik aşık oldu. Prometheus, Epimetheus'u tanrılardan gelen herhangi bir hediyeye hemen güvenmemesini söylese de Epimetheus, Pandora ile evlendi. O ışıltılı, göz alıcı kutuyu da hiç fark etmedi bile.


Çift uzun süre oldukça mutlu bir şekilde yaşadılar. Pandora, kutusuna her gün bakıyordu fakat bir gün bakmak yetmedi ve merakı inanılmaz dereceye ulaştı. Artık kutuyu açma içgüdüsüne karşı koyamıyordu ve kutuyu açtı.


Pandora o güzelim kutuyu açtığında Zeus'un intikamının tamamlandığını anladı. Tanrılar tarafından bilinen bütün şeytani güçler etrafa yayıldı. Acı, hüzün, açlık, kızgınlık, hastalık, delilik ve bunun gibi yüzlerce korkunç durum Pandora'nın odasından bir duman gibi süzülüp insanoğlunun dünyasına bulaştı. Şeytani güçler Pandora'nın etrafını sardığında korkuyla kutunun kapağını kapattı fakat biliyordu ki tanrılara itaat etmememin pişmanlığı için çok geçti. Pandora, kutuda kalmış son bir şey fark etti ve o da umuttu. 



Daha sonra insanlar bu acıları tattığında anladılar ki huzurla geçen zamanlarının sonuna gelmişlerdi. Tanrıların güçlerinin farkına varmışlar ve onları kızdırmaktan uzak duracaklarına yemin etmişlerdi. Umudun yok olmadığını bilmek ise insanlara barışın ve huzurun tekrar geri geleceğine dair inanç verdi.


***

IG: @kayipfisilti

Mitolojiye dair tüm yazılarımı okumak için: Mitoloji

Edebiyata dair tüm yazılarımı görmek için: Edebiyat

Son Instagram Gönderilerim
@kayipfisilti

Instagram

Kayıp Fısıltı. Theme by STS.