Kar: Felç | Kelime Oyunu

Bu hafta kelime oyununa katılarak hikayemi devam ettirdim. Kelime oyunu her hafta bir blog yazarı tarafından verilen kelimelerle diğer blogların yazdığı herhangi bir şey. Siz de bloğunuza yazarak katılabilir ya da bloğunuz yoksa yorumlara yazabilirsiniz!

Haftanın kelimeleri: Ateş/Zihin/Şaşkın/Tokat/Cılız

Not: Önceden yazdığım hikayenin devamı. Önceki bölümlere bağlı. Tüm hikayelerimi şuradan görebilirsiniz: Kısa Öykülerim




Kar

Felç


Çok derin bir okyanusun dibini kazıp şatosunu inşa etmişti. Girişini bulmak imkansızdı, tabii kendisine göre değildi. Kendi şatosuna girmenin iki yolu vardı. Ya aynalardan birinin içinden hiçbir şey hissetmeden denize girip kolayca bulacak ya da aynada değilse kendini tam oraya düşebilecek şekilde ayarlayıp boğulmaya yakın canavarlarının bunu yapmasına izin verecekti ki bu oldukça zordu. Yani ölmeden önce canavarını bulup hızlı bir şekilde yönlendirebilmesi... Aynalarının hepsini kaybetmişti. Fakat bulması basitti. Yine de önce şatosuna girmesi gerekmişti. Okyanusa daldı, inebildiği kadar indi. Sonra gözleri kararmaya başladı, hafifledi. Hayatı gözlerinden geçerken bir canavarına tutundu. Çok güçlü değildi ama burada iş görürdü. Yelken balığını seçmişti. Acayip hızlı bir balıktı bu ve şatosunun kilidi bu balığın ince uzun ağzıydı.


Küçük karanlık bir bölmedeydi. Gösterişsiz, eski püskü bir kapıyı da kolayca itti ve işte görkemli denizaltı şatosu. Siyah ve koyu mavinin hüküm sürdüğü, duvarlarının özel hayvan kabartmalarıyla dolu olduğu yemek salonuna açılıyordu girişi. Duvarların aksine sade sütunlar bulunuyordu. Bunlar ise koyu sarı renkliydi. Bu sütunların ortasında büyük bir halı bulunuyordu. Yemek masalarını sütunların arkasına, duvara dayamıştı. Misafir ağırlarsa çekiyordu sadece ortaya. Yoksa kalabalıktan hoşlanmaz, kalabalığa dair bir şey görmek istemezdi. Halının bittiği yerdeyse beş basamaklı bir merdiven ve ardından büyük yılan şeklindeki tahtı vardı. Sütunlarla uyumlu koyu sarı renkli bir yılandı bu ve oturacağı yer kendisine göre ayarlanıyordu çünkü canlı bir yılandı. Şatosundaki en sevdiği şey buydu, ta ki yılanının başarısızlığını görene kadar. Bu katta ayrıca yan bölmeler vardı. Mutfak, lavabo ve misafirlerin uyuyabileceği birkaç oda. Daha da aşağı inen gizli bir geçit bulunuyordu tahtının arkasında. Büyük tahttan orası görünmezdi. Aşağı indi. 


Bu katta ise kendine ait özel odalar bulunuyordu. Mesela bir odada yatağı ve rahat uyumasını sağlayacak her şey mevcuttu. Yatağının yanı tamamen camla kaplıydı. Yukarıdan da buraya çok da geniş olmayan bir çukur açtığı için okyanusun suları ve küçük ve orta boylu balıklar bulunuyordu. Yere koyduğu loş bir ışıkla gece burada uyurken gizemli görünen okyanusu izlemeye bayılırdı, tabi burada uyurken. Çünkü zamanının çoğunluğunu başka yerde uyuyarak geçirirdi... Zindanında.


Bu katta en sevdiği bir diğer odasıysa piyano odasıydı. Küçük bir odaydı ve zemini, duvarları, tavanı tamamen siyahtı. Bu odada sadece köşeye dayalı piyanosu bulunuyordu. Piyanosunun solunda biraz üzerinden başlayan cam vardı. Bu camın dışında ise yatak odasındaki sudan çok daha az bir su bulunuyordu ve buraya özel bir ağaç yetiştirmişti yıllarca. Şimdi camının önünü tamamen kapıyordu. Biraz kesmesi gerekiyordu. Piyanosunun başına oturdu ve rastgele birkaç tuşuna bastı. Sonra bir ezgi tutturarak kafasını en rahatlatan aleti çalmaya başladı...


Bir süre sonra bir tıslamayla kendine geldi. Kendini başarısızlığa uğratan yılanı... Ona öfkeyle baktı.


Yine de... Yaşadığım için bu kadar heyecanlı hissedeceğimi düşünmemiştim. Gerçi buna yaşamak denirse... Olsun, tekrar uyandığımda her şey istediğim gibi olacak bu sefer. Aynalar mühürlenecek ve kimse onlara bir daha dokunamayacak. Ve ben, ve ben... Neyse yine de bu kadar heyecanlanmamalıyım. Tekrar hata yaparsam bu sefer biterim.


Şimdi piyano odasının kapısının arkasında kalmıştı tıslama. İtiraf etmeliyim beni bile ürküttü. Fakat sonra, en güçlü bulduğum ve en zehirli yılanımın bile bir kadının zehrini alt edemediğini görünce küçüldü gitti gözümde. Ne zehri, ne cüssesi... Belki de en güçlü özelliği tıslamaydı; cılız, korkak bir hayvandı sadece.  Gebersin orada. Neden önceden düşünemedim ki... Bir kadını ancak bir kadın alt edebilir, hıh, bunu yapması da oldukça basit olacak. 


Ah... Bu deniz altı şatosunun bir gün beni kurtaracağını biliyordum. Denizin derinliklerinde bir şato, bunu aynanın içinden inşa etmem oldukça basitti. Fakat aynanın diğer tarafından ulaşmak gerçekten zordu... Yine de burada kendimi hiçbir yerde hissetmediğim kadar güvende hissediyorum. Ruhumu canavarıma teslim ettiğimde başka hiçbir yer beni burası gibi koruyamaz. 

 

Aşağıya giden bir gizli bölme daha bulunuyordu ve bu sefer saatler gibi süren bir merdivenden aşağı inmesi gerekiyordu. Aşağıya sonunda ulaştığında, çok boğucu bir koridora varıyordu ve tam önünde siyah demir kapı vardı. Üzerinde birkaç işaret bulunuyordu. Önceden hepsi kırmızıydı, canlılarken. Şimdi ise griydi. Gri, başarısızlığın rengi ya da ölümün. Önceden deneyip başaramadığı kadar gri canavar işlemeleriyle dolu koca bir kapı. Onlara bakarken nefret belirdi gözlerinde. Keşke kaderlerine terk etmek yerine hepsini kendi elleriyle öldürseydi. İşe yaramaz, gösterişten ibaret, bir halta yaramayan yaratıklar! 


Kapının yansımasına baktı. Aynı kapıdan iki tane daha vardı aynalara yansıyan. Kendisi de bu üçlünün içindeydi. Aynalardan birinde farklı göründüğünü fark etti. Yaşlanıyordu ama burada daha farklı görünüyordu. Burada hareket etmiyordu ve gözleri kapalıydı. Yoksa... Yoksa... Nasıl olur! Ölüydü! Ama bu nasıl olabilirdi. Hemen diğer aynaya baktı ve orada normal olduğunu gördü. Yani, şu an nasılsa öyle. Simsiyah uzun saçlar, kızarmış gözler ve biraz kırışıklıklar. Hala güzelliğini koruyordu. Ama kendini çok inceleyecek zamanı yoktu. Demek ki... Birileri diğer aynaların yerini keşfetmişti. Bir an önce yeni canavarını yaratmalıydı. Hemen siyah kapıya yöneldi. Zorlukla açtı. İşte hayatını geçirdiği asıl yer...


Şatonun geri kalanından eser yoktu burada. Korku filmlerini andıran bir zindandı burası. Kafesler bulunuyordu. Ölen canavarlarının bedenleri hep bu kafeslerin altına gömülüydü. Onlardan ne kadar nefret etse de kendisine yardımcı oldukları için onlara saygı duyuyor ve bunu göstermek istiyordu. Tabii bir de onların aslında kendisinden bir parça oldukları gerçeği vardı. Bu odanın en köşesinde ise soğuk, taş gibi bir yatak vardı. Ne bir örtüsü, ne yumuşak bir yastığı vardı. Soğuk, sert yatağa uzandı. Ayak ve kol bileklerine zincirleri taktı. Basitti. Olabildiğince burada uykusuz kalacak ve bedeni zihnini uyumak için ele geçirdiğinde uyku felci yaşayacaktı. Bu sırada nasılsa bir canavar görecek ve onu istediği gibi şekillendirebilecekti. Eğer olmazsa, uyandığında tekrar deneyebilirdi.


----


İkinci aynaya girebilmek için zamana ihtiyacı var gibi hissetmişti. Karanlık, soğuk ormanlık alandaydı. Bir ateş yaktı. Küçük kızı karşısına oturttu, onu dikkatlice izledi. Rahatlamış görünüyordu fakat tokat gibi yüzlerine çarpan soğuktan ürkmüş ve etrafındaki iskeletlere şaşkınca bakıyordu... Yine de hiç konuşmuyordu. Onu incelerken düşüncelere daldı... Bu kadar kötülük ve ardından gelen travmalar. Aslında düşününce yaşadığımız her şeyden iyi ya da kötü etkileniriz ve hareketlerimizi etkiler, düşüncelerimizi etkiler, nasıl yaşadığımızı etkiler. Bunun çoğunluğu dışarıdan gelir. Hepimiz birbirimizin yarattığı bir... insanız aslında. Sanki hepimiz birbirimizin bir farklı paralel evreni gibiyiz. Yoksa... Empati nasıl olurdu? Neden iyilik olurdu? Kimse çok farklı bir şey hissetmiyor. Sevgi, üzüntü, acı, mutluluk...Ne yaşarsak yaşayalım, hissettiklerimiz aynı... Ah beynim çok yorgun. Sadece bu kıza bakmak, kendi geçmişime, travmalarıma bakmak üzerimde büyük bir yük. Bu kızı iyileştirene kadar da o yük benimle olacak, yoksa ne o, ne ben rahatlayabileceğiz. Onu nasıl iyileştirebileceğimiz diğer aynalarda saklı olmalı.


Devamı gelecek...

2 yorum

  1. Betimlemeler çok iyiydi, sahneler gözümde canlanabildi. Hikaye merak uyandırıcı, aynalar konusu ilgi çekici. Bakalım neler olacak? :)

    YanıtlaSil
  2. fantastik canavarlar ile dan brown karışımı gibi gidiyor bakalııım :) balık anahtar ne güzeldi :) bütün eski öykülerini bir dolaştım bugün :)

    YanıtlaSil

Son Instagram Gönderilerim
@kayipfisilti

Instagram

Kayıp Fısıltı. Theme by STS.